KANLI 1 MAYIS 1977
Last Updated on 02/05/2025 by ahmet can ayışık
Kanlı 1 Mayıs veya 1 Mayıs Katliamı. 1 Mayıs 1977 günü Taksim Meydanı’nda kutlanan İşçi Bayramı’nda 34 (36) kişinin hayatını kaybetmesi ve 136 kişinin de yaralanması ile sonuçlanan planlanmış bir olaydır.
Kısaca anımsayalım…
Cumhuriyet döneminde uzun yıllar kutlanamayan 1 Mayıs, ilk defa 1976 yılında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) öncülüğünde 200 bin kişinin katılımı ile Taksim Meydanı’nda kutlanır. 1977 yılı 1 Mayıs’ı için Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu çok daha fazla katılımlı bir kutlama hazırlığına girişir. Kutlama Tertip Komitesi, İstanbul Valiliği ve İstanbul Emniyeti ile yaptıkları görüşmeler sonucunda iç güvenliği DİSK’in, dışarıdan gelecek güvenlik sorunlarını da emniyet güçlerinin sağlaması konusunda anlaşırlar. Taksim Meydanı’nın kutlama mahalli olarak seçilmesinin en önemli nedeni ulaşım merkezi konumudur.
Önemli bir tespit yapmalıyız; O dönemde, sadece sağ-sol yelpaze kırılması değildi yaşanan; sol yelpazede de ciddi kırıklar oluşturulmuştu. Bütün bu kırıklar, zamanı geldiğinde işler hale getiriliyor ve toplum sürekli gerilim ortamı içerisinde birilerince istenilen yöne doğru sürüklenmekten ve akan kandan kurtulamıyordu. Kendisi de sol yelpazede yer alan DİSK’in politikalarına karşı çıkan ve Çin sosyalizmini savunan bir kısım gruplar da kutlamalara katılmak istiyordu. DİSK, kutlama güvenliği ve provokasyonlara yol açabileceği düşüncesiyle bu yaklaşımdaki grupları kutlama alanına almak istemese de sonradan katılımlarını kabul etmek zorunda kalmıştı.
Böylece, 1977 kutlamaları için görünürde son derece provokatif bir kitle katılımı tablosu ortaya çıkmıştı. Gizlilerde ise birileri görünürdeki bu kitlesel kutlama olayını nasıl bir katliama dönüştürebileceklerinin ince hesaplarını yapmaktaydı. Profesyonel istihbarat ajanları için böyle derin kırıklı bir katılımcı kitleyi ateşlemek çocuk oyuncağıydı. Gerginlik Stratejisi yürürlükteydi (Gerginlik Stratejisi aşağıda ayrıca açıklanmıştır).
Yani, Disk kutlamalara hazırlanırken, “Gladyatörler” de başka hazırlıklar içerisindeydiler (Gladyo ve Kontrgerilla aşağıda ayrıca açıklanmıştır).
Seçilmiş dönem gazetelerinin bir kısmında 1 Mayıs’ta olayların çıkacağı, insanların ölebileceği yönünde köşe yazıları ve haberler önceden yayınlatılmaya başlatılarak sahneye konulacak senaryonun ipuçları ve kamuoyunda yaratılacak gerilim önceden pompalanıyordu.
Sözgelimi; Tercüman Gazetesi’nden Ahmet Kabaklı, 1 Mayıs’tan bir gün önceki köşe yazısında kutlamalar ile ilgili; “Yarın 1 Mayıs. DİSK, TİP ve CHP militanları, yarın İstanbul, Ankara ve bütün yurdu kana bulaması mümkün kışkırtma ve tecavüz hareketlerine girişebileceklerdir. Polisle vuruşmalar muhtemeldir, cinayetler işlenebilir, mallara canlara kıyabilirler. Taktik icabı, kendi aralarında dövüşebilirler, saf vatandaşlar bu arada ölebilir.” İfadelerinde bulunmuştu. Rauf Tamer ise 1 Mayıs 1977 tarihli yazısında; “Arabalar tahrip edilecek. Camlar kırılacak. İnşallah aldanırız, ama kanlar akacak” cümlelerine yer vermişti.
1 Mayıs 1977 günü, İşçi Bayramı‘nı kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul’a gelenler ile birlikte yaklaşık 500 bin kişi Taksim Meydanı’ndaki kutlamalara katıldı. Katılımın yüksek olması sebebiyle kortejlerin alana girmesi uzun sürmüş, konuşmalar da uzamıştı. Saat 19.00 civarında dönemin DİSK genel başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde etraftan silah sesleri geldi. Sular İdaresi binasının üstünden ve meydandaki otelin çeşitli katlarından açılan bu ateş sonucu insanlar panik halde kaçışmaya başladı, kısa bir süre içinde meydanda büyük panik oluştu. o zamanki Intercontinental Oteli’nin üst katlarından da meydana ateş açıldığı iddia edildi.
İnsanlar panik halde kaçmaya çalışırken polis de ses bombaları ve panzerlerle kalabalığa müdahale etti. Kalabalık, kaçmak için özellikle Kazancı Yokuşu’na yöneldi, ancak burada bulunan bir kamyonun yolu tıkaması yığılmaya ve buna bağlı ezilmelere sebep oldu. 28 kişi ezilme ya da boğulma nedeniyle, 5 kişi silahla vurulma nedeniyle, 1 kişi de panzer altında kalarak toplamda 34 kişi yaşamını yitirdi, yaklaşık 130 kişi de yaralandı. DİSK’in yayınladığı listede ise 36 kişinin öldüğü belirtilmişti.
İktidarda, Milliyetçi Cephe vardı. Seçim dönemine girildiği için, Adalet Bakanlığı koltuğunda “bağımsız” Zeyyat Baykara oturuyordu. Soruşturma için altı Cumhuriyet savcısı görevlendirildi. Savcılar iddianamelerini Mayıs ayı bitmeden tamamlayıp, davayı açtılar. Sanık sandalyesinde 98 kişi vardı. Savcılardan Muhittin Cenkdağ daha sonraları Hürriyet Muhabiri Gündüz İmşir’e;
“Hepsi kaçtılar, silahlılar yakalanır mı? Garibanlar yakalanır. Dolmabahçe meydanındakiler, şuradakiler buradakiler yakalanıp getirildiler”
şeklinde açıklama yapacaktı.
Altı savcı tarafından aceleyle hazırlanan iddianamede ise özetle şöyle denilmekteydi:
“Bu büyük ve kanlı facianın tertipçisi, uygulayıcısı yurt ve insanlık düşmanı olan bu asli failler er geç tespit edilecek, tarihin ve şaşmaz adaletin önüne çıkarılıp hüküm giyeceklerdir.”
Savcılar tarafından iddianamede şöyle bir tespit de yapılmıştı: “Olay çıkarma anı çok iyi hesaplanmıştır.”
Soruşturmanın ciddiyetsiz bir şekilde yürütüldüğü ve bilerek bazı gerçeklerin karartıldığı da çok fazla yazılıp çizilmişti.
MİT, Genelkurmay İstihbarat Dairesi, Emniyet Genel Müdürlüğü, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, İstanbul Valiliği ve Emniyet Müdürlüğü, ayrıca İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin 1 Mayıs katliamına ilişkin olarak yaptıkları soruşturmaların sonuçlarını içeren raporlar başbakanlığa sunulmuştu. Raporlarda, ciddi hiçbir sonuca ulaşılamamış, hiçbir sorumlu belirlenememişti! Raporlarda saptanan çok önemli bir ortak gerçek şuydu:
“İlk kurşun kimin tarafından atıldı? Bu kurşun sol fraksiyonlar arası çatışmayı körüklemek isteyen bir şahıs veya Ermeni veya Rum militan olabilir. Kitle paniği yaratarak birçok vatandaşımızın ölmesine sebep olacak herhangi bir DİSK yöneticisi veya bir başka fraksiyon elemanını düşünmek biraz zordur… Olay, meçhul bir şahsın Türkiye’de büyük bir olay çıkartma girişimi olarak değerlendirilebilir… Suçlu kimdir?.. Açıkça belli olan bir suçlu yoktur.”
Sonuç koskocaman bir hiçti…
Olayın bir “Maocu-Leninci kavgası” olmadığı da devlet tarafından ve net olarak böylece kabul edilmiş oluyordu. Birçok vatandaşın ölmesiyle sonuçlanan bu olayı bir fraksiyon elemanının yapması “düşünülemezdi” bile.
Olayın ardından 470 kişi göz altına alındı, fakat hiçbirinin olayla ilgisi kurulamayarak serbest bırakıldılar. Tertip Komitesi, bazı sendika ve sol gruplardan 98 kişi hakkındaki yargılamalar 14 yıl boyunca sürdü. Bu yargılamalardan kimse ceza almadı. Emniyet veya devlet yetkililerinden herhangi birinin yargılanmadığı dava zamanaşımına uğrayarak düştü. Bugüne kadar ateşi kimlerin açtığı tam olarak belirlenememiş ve olay aydınlatılamamıştır.
Gladio ve Kontrgerilla Üzerine
Soğuk Savaş süresince, Avrupa’daki Sovyet tehdidine karşı konulması ve soğuk savaşın sıcak savaşa dönüşmesi halinde Doğu Bloku’nun Avrupa’yı işgal etmesinin ne şekilde engellenebileceği konusu NATO ve Batı Bloku için en önemli konu olmuştu.
Avrupa’da 1939-45 yılları arasında süren 2.Dünya Savaşı yıllarında, Nazi işgaline karşı ABD ve İngiliz istihbarat örgütleri öncülüğünde (CIA, MI6 gibi) oluşturulan “direniş şebekeleri” benzeri teşkilatlar, savaş boyunca nazi güçlerine karşı ciddi engelleyici eylemler yapmışlardı. Dolayısıyla, bu tür şebeke örgütlenmelerinin Avrupa’daki Sovyet işgalinde de faydalı olacağı hususu savaşta deneyimlenmişti. Buradaki “şebeke” kavramını, TDK sözlüğündeki “Birbiriyle bağlantılı ve gizli çalışan kimselerin tümü” anlamında kullanıyorum.
Böylece, 2.Dünya Savaşı’nın ardından, batılı istihbarat örgütleri, Avrupa ülkelerinde kurdukları yeni ve gizli şebekelerde, bu tür görevlerde yer almaya hevesli çok sayıda insanı devşirerek örgütlediler. Onlara, zamanı geldiğinde görev yapmaları için ihtiyaç duyabilecekleri araç-gereç, silah ve her türlü donanımı sağladılar. Bu tür araç-gereç ve donanımın, barış döneminde, herkesin gözü önünde sağlanması ve depolanması mümkün olmadığından, Avrupa’nın çeşitli yerlerinde gizli şekilde saklanacağı özel silah ve donanım depoları oluşturuldu.
Elbette, bu tür gizli direniş şebekeleri için haberleşme çok önemliydi. Etkin ve gizli haberleşmeyi sağlayacak özel iletişim kanalları ve gerekli donanımın da sağlanması gerekiyordu. Onlar da sağlandı.
1977 yılına kadar, kamuoyu tarafından hakkında hemen hiçbir şey bilinmeyen sözkonusu şebekeler, Soğuk Savaş dönemi süresince, yani 2.Dünya Savaşı’nın bitimi ile Sovyetler Birliği’nin çöktüğü 1990’lı yıllara kadar, özellikle NATO üyesi olan bütün Avrupa ülkelerinde devredeydi. Tabii gizli olarak.
Sonrasındaki dönemde bu şebekelerin tamamen yok olduğunu da düşünebilirsiniz, “siz öyle sanın” diyenlerden de olabilirsiniz. Tercih sizindir. Yazdıklarımın içinde cevabı var…
1990 Yılında, önemli bir NATO üyesi ülke olan İtalya hükümeti, ülkesinde böyle bir şebekenin varlığını açıkladığında, üstelik bu şebekenin barış dönemi içerisinde İtalya’da aktif hale geçerek bir kısım terör ve ilişkili nitelikteki eylemlere karıştığına yönelik ciddi bulgular da ortaya çıkarıldığında, bu durum dünya kamuoyunda sarsıcı etkiler yaptı. Ardından, bir kısım Avrupa ülkeleri, kendi ülkelerinde de benzer şebekelerin kurulmuş olduğunu ortaya çıkardılar.
Şebekeler o kadar gizliydiler ki, faaliyette bulundukları ülke insanlarının bunlardan haberi bulunmadığı gibi ülke parlamentolarının ve hatta hükümetlerin bir kısmının bile bilgisi dışındaydılar!
“GLADİO (Kısa Roma Kılıcı)” bu tür şebeke ya da ağlardan İtalya’dakinin adıdır. Bu ad, sonradan benzer yapıları ifade etmek için kullanılan genel bir kavram haline gelmiştir.
Gerçekte, bu tür gizli şebekelerin ülkelere göre farklı adları vardı. Hepsi ortaya çıkarılamamakla birlikte, bir kısmı deşifre edilebildi. Hepsini bilemediğimiz için de en çok bilineni olan Gladio adlandırmasını hepsi için kullanmakta bir sakınca yok.
Örneğin, Türkiye’deki Gladio şebekesinin kod adı “Ergenekon” olabilir miydi?
Olabilir. Türk kamuoyunda daha çok “Kontrgerilla” adı yaygın kullanılır.
FETÖ terör şebekesi, bir başka gizli şebeke olduğu iddia edilen Ergenekon’u tasfiye mi etti, yoksa kendisi mi gerçek “Ergenekon” ya da “Gladio” şebekesiydi?
Soğuk Savaş sona erdiğinde, NATO kontrolundaki bütün Gladio şebekeleri tasfiye edildi mi, yoksa bir kısmı çeşitli amaçlarla faaliyette mi kaldı?
Aslında, Avrupa’daki bir Sovyet işgali halinde, yani sıcak savaş durumunda faaliyet göstermek üzere oluşturulan bu gizli şebekelerin, savaş olmadan da harekete geçtiklerine yönelik pek çok olay olmuştu. Ülkeleri saymak istemiyorum. İtalya bunlardan biriydi.Almanya bunlardan biriydi. Türkiye bunlardan biriydi.
Peki, bu nasıl oldu?
Gladio şebekelerinin bir ortak özelliği vardı: üst komutası NATO ve dolayısıyla da ABD’ndeydi. Yani, oluşturuldukları NATO üyesi ülkelerin talimat ve bilgisi dışında, bağlı olduğu merkezin (ABD) emirleri doğrultusunda her an faaliyete geçebilir durumda tutulmaları esastı. Şebekenin, konumlandığı ülkenin işgale uğraması halinde, işgalci güçlere karşı etkin mücadele başlatabilmesi için komuta önceliklendirmesinin böyle oluşturulması gerekiyordu. Görünür gerekçesi belki de haklıydı. Ancak, bu gizli şebekelerin bir kısmı, oluşturuldukları NATO üyesi ülkelerde ve üstelik bir işgal durumu da gerçekleşmeksizin, talimatlı ya da talimatsız şekilde çeşitli yasadışı işler ve eylemlerde bulundular. Daha da önemlisi, bu şebekelerin talimatlı ya da talimatsız gerçekleştirdikleri eylemlerin çok büyük bir kısmı antidemokratikti. Oluşturuldukları ülkelerdeki seçmen iradesini, siyasal gelişmeleri etkileyici ve yönünü değiştirici nitelikteydi. Bu nitelikleri ile aslında öngörülüş amaçlarının oldukça dışında ve bir kısmı ise adeta kontrolsüz mahiyettelerdi.
Başta ABD, herkesin terörizmle mücadeleden söz ettiği günümüzde, bu ikiyüzlülükten sıyrılmak ve Avrupa’daki NATO üyesi ülkelerde oluşturulan Gladio şebekelerinin, en azından bir kısmının, kontrol altında veya dışında olarak ciddi terör şebekeleri haline gelebildiğini, antidemokratik ve yasadışı eylemlere karıştığını kabul etmek zorundayız.
İtalya’nın o zamanki başbakanı Giulio Andreotti; Ağustos 1990’da İtalya’da ve NATO üyesi diğer Avrupa ülkelerinde “Gizli NATO şebekeleri olduğunu” açıkça kabul etti. NATO Gayri Nizami Savaş Grubu tarafından kontrol edilen bu gizli şebekeler, sözkonusu ülkelerde komünizm ile mücadele etmek üzere kurulmuştu. Kuruluş ve kontrolleri CIA, MI6 ve SIS tarafından sağlanmaktaydı. Ait oldukları ülkelerdeki askeri/sivil gizli servisler ile işbirliği halindeydiler.
Avrupa’daki Sovyet istilasına karşı gizli eğitimler, gizli silah, patlayıcı, araç-gereç ve her türlü donanım sağlanarak oluşturulan sözkonusu gizli şebekelerin oluşturulma nedeni olan Avrupa’daki “Sovyet İstilası” ise hiç gerçekleşmedi. Oysa, bu şebekelerin birincil amacı istila sonrasında işgal güçlerinin cephe gerisinde faaliyet göstererek, direniş hareketlerinin çekirdek gücü olmak, istihbarat sağlamak, düşman güçlere karşı silahlı ve bombalı saldırılar yaparak onu yıpratmak, lojistik ve üretim merkezlerini sabote etmekti.
Bu amaçlar doğrultusunda Gladio şebekelerine seçilen önemli sayıda insan için birincil kriter doğal olarak antikominist olmaktı. Bu nedenle, 2.Dünya Savaşı sırasında Avrupa’da ve Sovyet işgalinde komünizmle mücadelede çok değerli deneyimler edinen “Nazi istihbaratının uygun görülen bütün seçilmiş üyeleri de Avrupa’daki bu gizli NATO şebekelerinde görevlendirildi.” Nazi savaş suçlusu olması gerekenlerin bir bölümü de dahil!
Evet; uygulamada, Avrupa’nın Sovyet istilasına uğraması halinde, örgütlerin harekete geçmesi durumunun seçeneklerden sadece birincisi olduğu ortaya çıkmıştı. Gerçekleşen seçenek ise harekete geçmek için savaşın beklenmemesi ve gizli şebekelerin sürekli eylem halinde tutulmalarıydı. Böylece, NATO üyesi ülkelerde, bir Sovyet işgali olmadan ve barış halinde dahi “Soğuk Savaş” süresince devamlı aktif durumda tutulan “Gladio” gerçeği sözkonusuydu.
Gizli şebekelerin oluşturulduğu tek ülke İtalya olmamıştı. Bütün NATO ülkelerinde bu tür şebekeler kurulmuştu. Almanya’daki ismi önce Gehlen Harekatı, sonra SBO (Stay Behind Organisation), Belçika’daki ismi SDRA-8, Fransa’daki ismi GLAVİE, Avusturya’daki ismi SCHWERT, İsveç’teki ismi SWEABORG, İsviçre’deki ismi P26, Hollanda’daki ismi NATO-COMMAND, Yunanistan’da B-8 SHEEPSKIN (Koyun Postu) ve İngiltere’de orjinal ismi Secret British Network Revealed ve STAY BEHIND idi. Türkiye’dekine kimi zaman KONTRGERİLLA kimi zaman ERGENEKON dense de aslında çok net olarak ortaya çıkarılamadığını kabul etmemiz gerekiyor. Ancak, FETÖ yapılanmasının CIA ilişkileri göz önüne alındığında, bir Gladio operasyonu türevi olduğu net bir şekilde anlaşılıyor.
Türkiye’de Genel Kurmay Başkanlığı’na bağlı Seferberlik Tetkik Kurulu (1952 yılında kurulmuştu) Başkanlığı, sonrasında Özel Harp Dairesi ve MİT ile Gladio-Kontrgerilla-Stay Behind-CIA-Pentagon ilişkisi hep gündemde oldu. Çeşitli suçlama-savunma yönlü açıklamalar yapıldı.Hatırlayalım diye yazdım. 1990’lı yıllarda Avrupa çapındaki Gladio yapılanmaları ortaya çıkartıldığında, Türkiye’de adı geçen Kontrgerilla ile Avrupa’da ortaya çıkartılan Gladio yapılanmasının aynı anlama geldiği genel kabul görmüştü. Bu tür yapıların her ikisinin de Genelkurmay Başkanlığı Özel Harp Dairesi’ne bağlı örgütlendiği ve yine diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi sol muhalefete karşı mücadele yürütmeyi ana hedef edindiği genel yargısı egemendi.
Doğrusunu isterseniz ben de böyle düşünenlerdenim.
Evet, Türkiye’deki Stay Behind oluşumu, NATO’ya katılmanın ardından 1952 yılında Seferberlik Tetkik Kurulu olarak kurulmuş, 1953 yılında Anti Terör Örgütü olarak düzenlenmiş ve hatta o zaman Türkiye’deki ABD askeri misyonu ile aynı binada faaliyet göstermeye başlamıştı. 1964 yılında adı Özel Harp Dairesi olarak değiştirilmişti. Türkiye Stay Behind örgütlenmesinin finansmanını 1974 yılına kadar ABD sağlamıştı. Elbette Türk Stay Behind örgütünün de gizli savaş depoları vardı.
90’lı yıllar Avrupası’nda ortaya çıkartılan Gladio şebekelerinden sonra, Türkiye’de özellikle 1970’li yıllardaki terör dalgasında, darbelerde ve işlenen faili meçhul cinayetlerde Gladio kuşkuları artarak devam etti. Türkiye’de Gladio için genellikle “Kontrgerilla” adı yaygın şekilde kullanıldı. Buna karşılık, Genelkurmay içinde bulunan Özel Harp Dairesi’nin kontrgerilla faaliyeti yürütmediği de sıklıkla açıklandı. Özel Harp Dairesi olsun olmasın, Türkiye’de NATO şemsiyesi altında bu tür bir şebekenin uzun yıllar devrede olduğu, pek çok suikast ve terörist eylemler yaptığı, Türk gençlerini birbirine düşman ettiği, ülkedeki darbelerde aktif rol oynadığı, özetle yasadışı bir kısım toplum mühendisliği aparatı şeklinde kullanıldığına ilişkin çok fazla bulgu mevcuttur.
24 Ocak 1993 tarihinde aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu yaşamını yitiren Uğur Mumcu 7 Aralık 1992’de Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşe yazısında kontrgerilla konusunda şunları yazmıştı:
“…
Kontrgerilla konusundaki tartışmalar bitmiyor. Bizler 70’li ve 80’li yıllarda bu konuyu elimizden geldiği kadar belgeledik. O zaman susuldu. Kontrgerilla 12 Mart döneminde Ziverbey Köşkü sorguları sırasında ortaya çıkmıştı. Sorgular, “burası Genel Kurmaya bağlı kontrgerilladır, burada anayasa yoktur” diye başlıyordu. Aynı işkenceli sorgular Ankara’da da yapıldı. Atatürk Orman Çiftliği’ndeki Marmara Köşkü, Bahçelievler’deki eski Gönen Koleji ve Mamak Muhabere Okulu’ndaki Radyoevi’nin altındaki odalar işkence yerleri olarak kullanıldı. Bu sorgular MİT, siyasal polis ve sıkıyönetim görevlilerinden oluşan “karma timler” tarafından yapıldı. Bizler kontrgerilla sözcüklerini ilk kez bu sorgulardan öğrendik. İstanbul’daki Ziverbey Köşkü sorgularından geçen emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan, konuyu mahkeme önünde ortaya attı. Bununla da yetinmedi, 12 Haziran 1973 günü Genelkurmay Başkanlığı’na, 11 Şubat 1973 günü de Başbakan Bülent Ecevit’e mektup yazarak konunun araştırılmasını istedi. Talat Turhan savunmasına Amerikan silahlı kuvvetler yayını “Countterguerilla Operations” kitabını da ekleyince konu büsbütün önem kazandı. Önce bu kavram neydi, ne değildi, bu konu araştırıldı. Özel Harp bir savaş terimiydi. Bu askeri terim üç ayrı kavramı içine almaktaydı. Gayrı Nizami Harp; gerilla birlikleri tarafından başlatılan ayaklanma, psikolojik savaş, gerilla savaşına karşı ulusal amacı desteklemek için başlatılan, ayaklanmaları bastırmak için alınacak askeri, siyasal, psikolojik ve ekonomik önlem ve eylemler demekti.
Bu anlamda özel savaş birlikleri dünyanın bütün ordularında vardır. Bu tür kuruluşların askeri amaçları yasal çerçevede yürütülür. Bu konuda emir vardır, komuta vardır, yetki vardır, sorumluluk vardır. Hiç kimse silahlı kuvvetlerde özel harp dairesi olmamalıdır diyemez. Bu birlikler Amerikan ordusunda da Yunan ordusunda da vardır. Suriye ordusunda da İran ordusunda da. Her ordu bu savaş taktiğiyle yetişmiş birliklere sahiptir.
Eski Milli savunma bakanlarından Hasan Esat Işık, arkadaşımız Cüneyt Arcayürek’e bakın bu konuda neler demiş: “Fikir planında geçerli ve doğru. Kontrgerilla her ülkede var. Genelkurmay bunu planlarına almış. Amacı şu: Ülke işgal edilecek olursa iç direniş nasıl yapılacak? Bu, fikir planında geçerli ve doğru. Yalnız şu durumlar var: 1-Fikri ABD vermiş; 2-Finansmanını yapmış; 3-Bu örgüte sızmalar olmuş. Bu sızmalar, Pentagon’dan başlar, CIA’nın sızmasına kadar sürer.”
Türkiye’de Özel Harp Dairesi ilk kez başka adla 1952 yılında DP döneminde kurulmuş. Bugün o daire “Özel Birlikler Komutanlığı” adını almış. O yıllar soğuk savaş yıllarıdır. Türk Milli Emniyeti ile CIA o tarihlerde iç içedir. Öyle ki, o zamanki adı “Milli Emniyet” olan MİT’in İstanbul’daki bir kısım görevlisinin aylıkları CIA tarafından ödenmektedir. 12 Mart sorgularında kontrgerilla adının kullanılması, David Galula adlı Amerikalının yazdığı, Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri: Teori ve Pratiği adlı kitapta yer alan konuların, bazı terör olaylarında ordu malı bomba ve tabancaların kullanılması bu kuşkuların doğmasına yol açmıştır. İtalya’da ortaya çıkartılan Gladio örgütü NATO ülkelerinde milliyetçi sivil örgütler ile askeri örgütlerin yaptıkları işbirliği konusundaki kuşkuları büsbütün artırmıştır. Bizler bu konuda ad vererek ve kanıt göstererek yayınlar yaptık. O tarihte gerek Genelkurmay gerek sivil savcılar soruşturma yapsalar, bu konu da o zaman aydınlığa kavuşurdu. Bugünkü kargaşanın nedeni o günkü suskunluktur. Aradan geçen sürede, bu sorgularda bulunan emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk ve MİT Müsteşar Yardımcısı Hiram Abbas bilinmeyen örgütlerce öldürüldüklerinden, bu konunun aydınlığa kavuşması güçleşmiştir…
Evet beyler, daha önceleri nerelerdeydiniz? Okuma yazmayı yeni mi öğrendiniz?
…”
Sosyal demokrat siyasetçi ve eski başbakan Bülent Ecevit de Gladio/Özel Harp kadrolarından ilk kez 1974 yılında haberdar olduğunu açıklamıştı. Yine aynı Bülent Ecevit 1 Mayıs 1977 yılında İstanbul Taksim meydanındaki katliamın sorumlusunun da kontrgerilla olduğuna inandığını ifade etmişti. Hatta, Bülent Ecevit bu konudaki görüşünü açıkladıktan birkaç gün sonra kendisine bir suikast girişiminde de bulunulmuştu.
Gladio, Kontrgerilla, Susurluk Olayı ve 1980 Darbesi hakkında daha fazla bilgi için “AVRUPA VE TÜRKİYE’DE GLADIO-KONTRGERİLLA DOSYASI makalemize bakabilirsiniz.
Gerginlik Stratejisi
Konumuzla ilgili olarak 60’lı yılların sonlarından başlayarak Avrupa’da uygulanan “Gerginlik Stratejisi; siyasal sağ ile siyasal solu, bir ülkeyi kaosa sürüklemek isteyen, birbirlerini ve toplumu yok eden iki uç olarak göstermeyi hedefleyen bir konsepttir.”
Özellikle İtalya ve Türkiye’de bu amaçla kullanılmıştır. İtalya’da verilen ad; “strategia della tensione”dir. Yaratılan kaos ortamının karşısında, toplumun geniş kesimlerinin tercih edeceği temel seçenek sol ve sağ radikalizme karşı sert ve kararlı şekilde hareket edecek “güçlü devlet” aygıtıydı. Bu amaçla, demokratik kuralların geçici veya kalıcı olarak devre dışı bırakılması da sözkonusuydu. Yazdığım gibi sağ ve sol yelpazenin aşırı uçlarının kullanıldığı stratejinin bir başka önemli ilkesi de soldan gelen tehlikenin, sağdan gelenden daha büyük olduğu algısının yaratılmasıydı. Hem oyunu kuranlar böyle düşünüyor, hem de oyun ile sahaya çekilen toplumun böyle düşünmesini istiyorlardı.
Evet, gerginlik stratejisi; toplum mühendisliği ve algı operasyonu için bir gerginlik stratejisi mekanizması oluşturulmasına dayanır. Bu amaçla, çeşitli medya unsurlarının dezenformasyon kampanyaları, sağ-sol terörizmin yaratılması ve yönetilmesi, her türlü suikast, cinayet ve sabotaj eylemleri sıklıkla kullanılır. Bu anlamda, medya, siyaset, polis, asker, istihbarat örgütleri, yasadışı suç örgütleri (İtalya’da mafya), gizli şebekeler, Gladio), tarikatlar her zaman için gerginlik stratejisinin önemli unsurları durumundadır.
Oluşturulmak istenen bu tür stratejiler için merkeze konulması gereken bir “temel hareket gücü” gerekmektedir. Yani temel “motivatör” ihtiyacı vardır. Buna “temel hedef seçilen düşman” da diyebilirsiniz. Özellikle, yoğun gladio operasyonlarının geçerli olduğu analizini yaptığımız dönemde, güçlü devlet algısı yaratmakta kullanılan gerginlik stratejisinde seçilen asıl motivatör “radikal ve mücadeleci antikomünizm” olmuştur.
Basitçe anlatırsak, gerginlik stratejisi için o dönemde seçilen temel motivatörler “antikomünizm ve özgürlükler dünyası ideali” olmuş, içerisinde Gladio şebekelerinin her türlü antidemokratik eylemlerinin yer aldığı, çeşitli algı oluşturma ve toplum mühendisliği tekniklerinin kullanıldığı, seçilmiş toplum kesimleri unsurlarının aktif şekilde kullanıldığı bir gerginlik stratejisi süreci ile özellikle batı Avrupa’da antikomünist güçlü devlet mekanizmasının hayata geçirilmesi mümkün olmuştur.
Objektif değerlendirme yapıldığında, bütün bu çalışmalar, sonuçları itibariyle son derece başarılıdır. Amaca ulaşılmıştır. Avrupa’daki Sovyet yayılması ve demokratik yollardan kritik batı Avrupa ülkelerinde komünist/sosyalistlerin iktidara gelmeleri engellenmiştir. Ayrıca, yaratılan terör ortamı içerisinde amaca ulaşılmasına engel olacak mahiyette değerlendirilen bir kısım kanaat önderleri, gerçek demokrasi arayışında olanlar, operasyonlar ve sürdürülen bu gizli yapı hakkında çok fazla şey bildiği için ortadan kaldırılmasında fayda görülenler, oluşturulmak istenen algı ve toplum mühendisliği çalışmalarına engel olabileceği düşünülen bilim adamları, yazarlar, siyasetçiler de deyim yerindeyse “kim vurduya götürülerek” yolun temizlenmesi sağlanmıştır. Türkiye’deki faili meçhul cinayetlere lütfen bu pencereden de bakınız efendim.
Bu yazı, geçmişte yaşanmış ve toplumsal hafızada çok acı yer bırakmış bir olaydan gereken derslerin çıkartılması, benzerlerinin bir daha hiç yaşanmaması dileğiyle yayınlanmıştır.
Bilgedunyali.com; 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’nı, işçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan, birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele gününü coşkuyla kutlar.
KAYNAKÇA:
https://bilgedunyali.com/gladio-kontrgerilla-dosyasi/emperyalizm-savas/gladio-kontrgerilla/