PDF İÇERİKTÜRK VE OSMANLI TARİHİ

DÜYUN-U UMUMİYE VE OSMANLI DIŞ BORÇLARI PDF

Last Updated on 19/03/2024 by ahmet can ayışık

 

blank

Düyun-u Umumiye, II.Abdülhamit döneminde, 1881 yılında kurulmuş Osmanlı Devleti’nin dış borçlarını denetleyen kurumdur. Sözcük anlamı, “Genel Borçlar”dır.

Bugün bilgedunyali.com okuyucuları için Dr.Biltekin Özdemir’in hazırladığı çok değerli bir çalışmayı yayınlıyoruz: “Osmanlı Devleti Dış Borçları.” Fakat, öncesinde “Düyun’u Umumiye nedir? ve Osmanlı iflasına giden sürecin önemli adımları hangileridir?” konulu bir özet yapalım.

19.YY ortalarına kadar Osmanlı Devleti finansman güçlüklerini imparatorluğun kendi kaynaklarını kullanarak aşmaya çalışmıştır. Özellikle savaş dönemlerinde ortaya çıkan mali yükün barış dönemlerinde hafifletilememesi, tağşişleri gündeme getirmiştir. Tağşiş (Tağşiş, değerli madenlerin içerisine daha değersiz olanlarına katılarak gerçek değerinin düşürülmesi) ve enflasyon ise devlete borç verecek ve güven esası üzerine kurulacak finans piyasalarının güçlenmesini engelleyen önemli faktörler olmuştur. Dış borçlanma olmaksızın sürdürülen iç borçlanma süreci ve Osmanlı’nın dahili finans piyasaları özellikle 1770-1840 dönemindeki tağşiş ve enflasyon yükünün altından kalkamamıştır. Uzun vadeli mali dengelerin kurulamaması nedeniyle iç borçlanmanın çözüm olmadığı bir noktaya gelinmiş ve Kırım Savaşı ile birlikte Osmanlı devleti dış borçlanma sürecini başlatmak zorunda kalmıştır. Ancak, dış borçlanma da Osmanlı’nın mali dengesizliğine çözüm olamamış ve dış borçlanma süreci 1875-1876 yıllarında ödemelerin durdurulması, 1881 yılında da Düyun-u Umumiye İdaresi’nin kurulması ile sonuçlanmıştır.

Osmanlı’nın aldığı dış borçların, üretim ve üretim için yatırımda kullanılamadığı, daha çok merkezi hükümetin cari giderlerinin karşılanmasına harcandığı, bu niteliğiyle de ülkenin kaynaklarını yabancılara aktarmanın bir aracı niteliği taşıdığı görülmektedir. Birkaç örnek vermek gerekirse; Çırağan Sarayı 1863-1871, Beylerbeyi Sarayı 1863-1865, Dolmabahçe Sarayı 1843-1856 yıllarında yapılmıştır. Böyle bir sürecin,  kamu gelirlerinin önemli bir kısmına yabancı güçlerin el koymasıyla sonuçlanması şaşırtıcı değildir.

Esasen, Osmanlı Devleti’ni dış borçlanmaya iten nedenlerin başlangıcı 16.YY’da başlayan ve kronikleşen mali açıklardır. Bu mali açıkların finansmanında dış borçlanmaya başvurulma önerileri 18.YY’da ortaya atılmış, fakat uygulanamamıştır. Ayrıca, kronikleşen mali açıkların yanında ödemeler dengesinde görülen bozulmaların süreklilik arz etmesi de dış borçlanmanın nedenleri arasındadır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 26 Ocak 1699 Karlofça Antlaşması ile zaten başlamış olan siyasi ve askeri gerilemesi, hatta çöküşü, 18-19.YY’da çeşitli cephelerde savaşlar ve karışıklıklar, ticarete gayrı müslim azınlıkların egemen olması, özellikle Avrupa’da ortaya çıkan “Sanayi Devrimi” ile hızlanmıştır.

Aynı dönemde imparatorluk içinde başka bir gelişme yaşanır. 1808 yılında imzalanan Sened-i İttifak ile belgelendiği gibi taşradaki ayan, merkezi yönetime karşı gücünü yükselterek daha büyük toprakların ve sonuç olarak vergi gelirlerinin daha büyük bir kısmının tasarruf hakkına sahip olur. Bu gelişmelerin etkisindeki Osmanlı ekonomisi ve mali sistemi adeta iki yakasını bir araya getirme imkanı bulamaz.

Bilindiği gibi 18-19.YY İngiltere ve Fransa başta olmak üzere batı Avrupa’da sanayi devrimi dönemidir. Sanayi devrimini gerçekleştiren ülkeler gelişen endüstrilerine dünyanın dört bir yanında yeni hammadde ve yeni pazarlar aramaktadır. Sanayi devrimini yapan Avrupa ülkelerinde önemli değişiklikler olmuş, özellikle İngiltere, ulaşmış olduğu en güçlü üretici, en büyük ihracatçı ve ithalatçı, tek yatırımcı ve rakipsiz taşımacı ülke olma özellikleri ile o yıllarda dünyanın en büyük ekonomik ve siyasal gücü haline gelmiştir. Adeta, dünyanın fabrikası durumunda bir ekonomi oluşturmuştur. O dönemde Batı Avrupa ülkelerinde merkantilist ve ulusal ekonomiyi güçlendirici politikalar uygulanmaktadır. Dış ticarette ulusal şirketlerin korunması da ulusal serveti artırıcı bir uygulama olarak görülmektedir. Avrupa ülkelerinde sıkı bir gümrük politikası ve yerli sanayinin korunması için çeşitli önlemler alınmakta iken, Osmanlı Devleti’nde %3 oranındaki düşük gümrük resminin yükseltilmesi bile mümkün olmaz. Bu dönemde, Osmanlı’nın dış rekabete karşı bir kısım önlemler almaya gayret ettiği, sözgelimi, yabancıların iç dağıtım şebekelerine serbestçe girmesinin yasaklanarak, bazı malların üretim ve dağıtımının, yed-i vahid (tekel) yöntemiyle, ruhsata bağlanarak, tamamen devlete ya da yerli tüccara verilmek suretiyle iç piyasanın dış rekabete karşı korunmaya çalışıldığını da biliyoruz. Ancak, Avrupa ülkeleri, Osmanlı pazarından daha büyük pay almalarını engelleyecek her uygulamadan şikayetçi olmakta ve engellemektedirler. Ekonomik, siyasal ve askeri yönden güçsüz Osmanlı bu tür girişimler karşısında çaresizdir. (Avrupa’da Ortaçağ ekonomisinden kapitalist üretim biçimli ekonomiye geçiş konusunda ayrıntılı bilgi için FEODAL EKONOMİDEN KAPİTALİST ÜRETİM EKONOMİSİNE GEÇİŞİN EKONOMİK TARİHİ)

1827’de İngiliz, Fransız ve Rus gemilerinin Navarin’de Osmanlı donanmasını yakması, 1829’da Rusların Edirne’ye kadar, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın da Mısır ordusu ile Kütahya’ya kadar ilerlemesi üzerine, Padişah II.Mahmut zamanında Osmanlı Devleti Rusya’dan yardım istemiştir. Rusya’yı Osmanlı nezdinde avantajlı duruma getirebilecek gelişmelerden memnun kalmayan İngiltere, bu kez Dışişleri Bakanı Mustafa Reşit Paşa’nın Rus baskısının önlenmesi ve Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın isyanını bastırmak için istediği yardıma karşılık olmak üzere, Osmanlı Devleti’ne, bir ticari anlaşma yapılmasını kabul ettirmiştir. İstanbul’da 16 Ağustos 1838 tarihinde, İngiltere’ye ticari bakımdan büyük ayrıcalıklar tanıyan ve iç ticaretin dış rekabet karşısında korunması şansını tamamen kaldıran “Balta Limanı Ticaret Anlaşması” imzalanmıştır.

1838’de İngilizlerle yapılan bu ticaret anlaşması, sanayi devrimini yapmış İngiltere’nin hammadde temini ve yeni ihracat pazarları arayışı kapsamında değerlendirilmesi gereken bir anlaşmaydı. Böylece, Osmanlı ekonomisinin dışa bağımlılık süreci de başlıyordu. İngilizlerle yapılan 1838 Ticaret Anlaşması serbest ticaret şartlarını hazırlarken, hemen ardından gelen 1839 “Tanzimat Fermanı” ise Batı Kapitalizmi yararına kurulan dışa bağımlılığın gerekli kıldığı idari, mali vb. reformları getirmiştir. Bu iki önemli gelişme ile Osmanlı ekonomisinin Avrupa ekonomisi ile bütünleşme süreci de başlamış ve Avrupa ile yapılan ticaret hızla gelişmiştir. Ancak, sanayileşen Avrupa ekonomisi ile serbest ticaret, sanayileşmemiş Osmanlı kapalı ekonomisi için önemli bir çözülme ya da en azından sanayileşme şansının tamamen yok oluşu anlamına da gelmişti.

1850 Yılına gelindiğinde, hızla büyümekte olan İngiliz ve Fransız finans kapitali, daha fazla kar elde edebilmek amacıyla dünyanın geri kalan bölgelerinde borç verecek ülke aramaktaydı. Ticari kapitalizmden sanayi kapitalizmine geçmiş Avrupa, şimdi finansal kapitalizm evresini de gerçekleştirmişti. İşte, tam da bu dönemde İstanbul’daki İngiliz elçisi; “Osmanlı Devleti’ne verilecek üç ya da dört milyon sterlinlik bir borç Osmanlı’nın satın alma gücünü artıracak ve bu nedenle ticareti geliştirecektir” demekteydi.

1838 Yılındaki ticaret anlaşmasını Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri ile imzalanan benzerleri izlemişti. Yapılan bu anlaşmalarla Osmanlı İmparatorluğu, iç piyasada yokluğu görüldüğünde yapağı, pamuk, ipek ve bakır gibi maddeler ile hububatın dışarıya satılmasını yasaklayabilme, dışarıya sattığı mallara yüksek gümrük koyabilme, yabancı tüccarların Osmanlı İmparatorluğu içinde yerli ürün alıp, satabilmeleri için gerekli olan ruhsat için  harç talep etme, tekel altında bulundurulan kimi malların fiyatlarını belirleme ve nihayet Avrupa kökenli mallara gümrük koyabilme hak ve imkanından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmıştır. Dengesiz mali yapıya ilave olarak, yarı sömürge yapıda bir açık pazar ekonomisi haline getirilen Osmanlı Devleti ihracatının çok üstünde ithalat yapmak durumunda kalmış, dış ticaret açığındaki bu durum savaşlarla da birleşince, ülke, oluşan devasa finansman açıkları karşısında tamamen dış borca muhtaç hale gelmiştir.  

1854 yılında, Osmanlı Devleti’nin 15 milyon sterlin civarında iç borcu vardı. Enflasyonist ortam, açık veren bir dış ticaret dengesi ve büyük bir bütçe açığı sözkonusuydu. Kırım Savaşı (1853-1856) Osmanlı maliyesine 11 milyon sterlin civarında ilave bir yük getirdiğinde Osmanlı Devleti’nin 1854 yılında Avrupa finans piyasalarından alacağı ilk dış borç sözleşmesini imzalamaktan başka çaresi kalmamıştı. 1854 yılında alınan borcun geri ödeme süresi 33 yıldı. 1855 istikrazına Mısır vergisinin yanı sıra İzmir gümrükleri teminat olarak gösterilmiş ve daha da önemlisi İngiliz ve Fransız hükümetleri doğrudan kefil olmuşlardı. Bu nedenle, 1855’te harcamaları kontrol eden ve hazine kayıtlarını inceleyen bir İngiliz-Fransız komisyonu da kurulmuştu.

Gerek, 1838 Balta Limanı Ticaret Anlaşması’nın arkasından gelen ve II.Mahmut (1808-1839) döneminde hazırlanmakla birlikte, ölümü dolayısıyla, oğlu Abdülmecit zamanında dışişleri bakanı Mustafa Reşit Paşa tarafından okunan 3 Kasım 1839 tarihli Gülhane Hatt-ı Hümayunu (Tanzimat Fermanı) ya da Tanzimat-ı Hayriye, gerek 1854 yılı ilk Osmanlı dış borçlanmasının arkasından batılı devletlerin baskılarıyla çıkarılan Sultan Abdülmecit’in (1839-1861) 18 Şubat 1856 tarihli Islahat Fermanı soruna köklü ve kalıcı bir çözüm getirememiştir. Bu Ferman, azınlıklara bazı ayrıcalıklar ve haklar tanıması, yabancılara, vergi muafiyet ve istisnaları da devam etmek üzere, 18 Haziran 1867 tarihli yasa ile toprak mülkiyeti edinme hakkını vermesi, hem de başkaca büyük mali imtiyazlar öngörmesi dolayısıyla mali anlamda bir yarı sömürge oluşumuna ön ayak olmuş, Avrupalıların Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmasına engel olamamıştır.

1874’de devlet mali iflasın eşiğinde iken bir kararname çıkardı. Bu kararnamede, Osmanlı Devleti vadesi gelen borç taksitinin ancak yarısını ödeyeceğini açıklıyordu. Fakat, açıklanan bu söz de yerine getirilemedi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Osmanlı yönetimi yeni bir mali bunalıma sürüklendi ve Osmanlı Bankası ile Galata Bankerlerinden almış olduğu iç borçlarını da ödeyemeyeceğini açıkladı.

1879’da Osmanlı Devleti ile bir kısım alacaklılar arasında mevcut borçların ödenme şekli üzerinde yapılan görüşmelerde öteden beri ileri sürülen ortak bir komisyon teşkili önerisi ve ödemelerin bu komisyonca yapılması fikri benimsenmemiş, diğer bazı anlaşmazlıklar çıkmış ve dolayısıyla geri ödeme sorunu tam olarak çözülememiş olsa da başta Osmanlı Bankası olmak üzere kısa vadeli avans biçiminde iç borç veren Galata Bankerleri temsilcileri ile müzakereler olumlu bir sonuç vermiş ve bunların alacaklarının sağlam bir esasa bağlanması yönlü istekleri olumlu karşılanmıştır. Gümrük resimleri hariç olmak üzere, altı konudaki vergi gelirinin (pul resmi, alkollü içkiler (ispirto) vergisi, tütün tekeli gelirleri, İstanbul, Bursa Edirne ve Samsun ipek kozası öşür gelirleri, İstanbul ve çevresi balık avı vergisi tuz tekeli resim gelirleri) 10 yıl süreyle önceki yıllardan 8.725.000 lira alacaklı oldukları kabul edilen Galata Bankerlerine bırakılması uygun görülmüştür. Bu işin yönetim imtiyazı da Osmanlı Bankası’nın önderliğinde kurulan ve başına Romanya Reji İdaresi’nde büyük başarı göstermiş olan Fransız Hamilton Long’un getirildiği “Rüsum-u Sitte İdaresi” (Altı Vergi İdaresi,1879-1880) adı verilen bir özel yönetime verilmiştir. Anlaşmaya göre toplanacak gelirin üç ayda bir 275.000 liralık, yani yılda 1.100.000 liralık, kısmı alacaklılara, kalan kısmı devletin diğer borçlarına aktarılacaktı. 10 Kasım 1879 tarihinde yapılan anlaşma ile kurulan ve 13 Ocak 1880 tarihinde faaliyete geçen bu idare ile sadece Galata Bankerlerine olan dış borçların ödenmesi kesin bir şekle bağlanmış oluyordu.

Galata Bankerlerinden alınan borçların geri ödenmesine özel çözüm getiren anlaşma kapsamında Rüsum-u Sitte İdaresi uygulaması başarılı olunca, en başta Fransız ve İngiliz hükümetleri ile borç tahvili sahipleri olmak üzere diğer alacak sahiplerinin itiraz etmeleri sözkonusu oldu.  1880 yılı sonlarına doğru dış borçlar, faizleri dahil, 252 milyon Osmanlı altın lirası gibi uzun vadede bile ödenmesi güçlükler taşıyan çok büyük bir rakama ulaşmıştı. Osmanlı Hükümeti 3 Ekim 1880’de yayınladığı bir nota ile geri kalan dış borçların yeniden ödenmesine başlanması için bir çözüm arayışına başlar. Alacaklı kupon sahiplerine, seçecekleri birer temsilciyi Hükümetle doğrudan görüşmelerde bulunmak üzere İstanbul’a göndermeleri çağrısında bulunur. Bu nota ile Hükümet genel denetleme hakkı kendisinde kalmak üzere; Rüsum-u Sitte İdaresi’ne bırakılan ve yukarıda belirtilmiş olan altı gelir türüne ek olarak tahsis edilen diğer bir kısım gelirlerin yönetim ve ödemelerinin yeni kurulacak Osmanlı Düyun-u Umumiye İdaresi aracılığıyla yapılmasına razı olmaktan başka bir çözüm üretemez noktaya gelmişti.

Osmanlı borçları konusunda alacaklı İngiliz, Fransız, Avusturya ve İtalya temsilcileriyle, borçlu Osmanlı temsilcileri 1880 Eylül ayında bu sorunu çözmek için toplandılar. 1881 Ocak ayında anlaşma sağlandı. Tarafların kabul ettikleri hükümleri, Osmanlı idaresi padişahın bir fermanı ile uygulamaya konulan bir kararname içinde topladı. O dönemde ay isimleri Arapça kullanıldığı için Muharrem ayında yürürlüğe giren bu ferman da “Muharrem Kararnamesi” adıyla anılmaya başlandı.

Kararname ile dış borçların miktarları indiriliyor, ödeme koşulları yeniden düzenleniyordu. Buna karşılık Osmanlı Devleti, imparatorluk içinde yabancı alacaklıların temsilcisi olarak çalışacak ve devletin vergi gelirlerinin bir bölümünü yabancı alacaklılar adına toplayarak Avrupa’daki alacaklılara aktaracak yeni bir örgütün kurulmasını kabul ediyordu. Osmanlı maliyesinin gelir kaynakları arasından tuz ve tütün tekelleri, damga resmi, balıkçılıktan ve alkollü içkilerden alınan vergiler, ham ipekten toplanan öşür ile Doğu Rumeli vilayetinin ödediği yıllık vergi, Düyun-u Umumiye İdaresi adı verilen ve yabancı alacaklılar tarafından yönetilen bu yeni kuruluşa bırakılıyordu. Ayrıca, Osmanlı Devleti, 1883 yılında yabancı sermaye ile kurulacak olan Tütün Rejisi Şirketi’ne imparatorluk içindeki tütün üretiminin denetlenmesinde, tütün alım-satımında ve sigara üretiminde tekelci ayrıcalıklar tanımaktaydı. Reji Şirketi’nin yıllık karlarının bir bölümü de dış borç ödemelerinde kullanılmak üzere Düyun-u Umumiye İdaresi’ne aktarılacaktı.

Böylece, 1875 yılında iflasını açıklayan devlet, 1881’de dış alacaklılarına mali açıdan tamamen teslim olmuştur. Muharrem Kararnamesi’nin 15.maddesine göre; alacaklıların menfaatini korumak ve borçların ödenmesini bir plan kapsamında yürütmek üzere, Düyun-u Umumiye İdaresi (Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi) kurulmuştur. Toplam yedi üyeden oluşan bu idarenin merkezi İstanbul’dadır. İdare meclisi, İngiliz, Hollandalı, Fransız, Alman, Avusturya, İtalyan ve Osmanlı temsilcilerinden oluşmaktadır. Süresi beş yıl olan meclisteki üyeler yeniden seçilme hakkına sahiptirler. İdare, vergi toplama hakkına sahip olduğu gibi, gelir kaynaklarını işletme hakkına da sahiptir. Kurulun üyelerinin dolaylı yollardan Batılı ülkelerce atanması ve kurul üyelerinin Osmanlı ile iş ilişkisi bulunan şirketlere yakınlığı nedeniyle, Osmanlı Devleti artık bir yarı sömürge haline getirilmiştir. Düyun-u Umumiye İdaresi, Osmanlı Devleti’nin yirmiyi aşkın kentinde toplam beş bin kişilik bir kadro kurmuştur. Düyun-u Umumiye, kendi memurlarını dilediği gibi tayin etmekte serbestti. Memurların yüzde ikisi yabancı diğerleri yerli idi. Yerli Hıristiyanların oranı da %7 idi.

Özetle; Osmanlı Devleti, piyasaları borçlandırılarak kontrol altına alınmıştır. Bir ülkede piyasaların kontrol edilmesi demek, bütün ülkedeki mal ve hizmet üretiminin kontrol edilmesi anlamına gelmektedir. Aslında, ülkede yaşayan herkesin yaşam standartlarının kontrol altına alınması sözkonusudur. Yaşayarak ve deneyerek görülmüştür. Koskoca Osmanlı böyle çökertilmiştir.

Osmanlı’nın dış borçlanma hikayesini unutmayan Mustafa kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Türk Ulusal Devrimi’nin kurucu kadroları, dış borçlanmaya son derece ihtiyatla yaklaşmışlar, açık vermeyen bir dış ticaret politikası ve geliri giderinden fazla olmayan denk bütçeleme ile ülkeyi yönetmeye büyük önem vermişlerdi. Ruhları şad olsun!

Aşağıdaki PDF dosyanın görüntülenmesi internet hızınıza bağlı olarak biraz zaman alabilir. Lütfen bekleyin!

 

blank