ATATÜRK VE TÜRK DEVRİMİPDF İÇERİK

KÖY ENSTİTÜLERİ PDF

Last Updated on 15/06/2024 by ahmet can ayışık

 

blank

Köy Enstitüleri, ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış okullardır. Tamamen Türkiye’ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Ali Yücel bizzat yönetmiştir.

Neredeyse tüm Anadolu’nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği gözönüne alınarak, dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kuruldular. Geleneksel öğretmen okullarında yetişmiş öğretmenler için köylerde öğretmenlik yapmak, istenerek yapılacak bir görevden çok zorunluluk olarak algılanıyordu.  Oysa, okuma yazma oranı Cumhuriyet ilk kurulduğu yıllarda %5 bile değildi. Bunun yanında nüfusun %80’lik bölümü köylerde yaşıyordu. Köy Enstitüleri’nin kurulması ve yaygınlaşması konusunda pedagoji uzmanı Halil Fikret Kanad’ın önemli çalışmaları vardı. Kanad, zorunluluktan değil özveriyle öğrenci yetiştirecek “köye göre öğretmen” fikrini savunmuştu.

1940 yılından başlayarak, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında Köy Ensititüleri açıldı. Türkiye’de seçilen şehirlerden uzak ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli 21 bölgede köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere açılmıştı. Öğretmenler köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de modern ve ilmi tarım tekniklerini öğretecekti. Öğretmenler gittiği yörelerde bilinmeyen tarım türlerini de köylülere öğretecekti. Kitaba deftere dayalı öğretim yerine “iş için, iş içinde eğitim” ilkesi uygulanıyordu. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Derslerin %50’lik bölümü temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi.

1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15.000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde 750.000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1.200 dönümdü. Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. yol yapılmıştı. Sulama kanalları oluşturularak enstitü öğrencilerinin uygulamalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu öğrenciler tarafından getirilmişti.

Kapatıldığı 1954 yılına kadar Köy enstitülerinde 1.308 kadın ve 15.943 erkek toplam 17.251 köy öğretmeni yetişmişti.

(wikipedi’den)

Bu blogta daha önce yazdığım “MİLLİ EĞİTİM SİSTEMİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER” makalesinde Köy Enstitüleri’nden şöyle söz etmişim:

Türk ulus devleti kuruluşundan itibaren başöğretmeni Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı çağdaş aydınlanma yolunda yürümeye, pozitif bilime dayanan yeni eğitim felsefesi ile yaptığı büyük ve örnek eğitim devrimi ile başlıyordu. Böylece, Osmanlı’nın eğitimde skolastik felsefeyi temel alan sistemini de geride bırakmayı amaçlıyordu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal eğitimdeki en büyük hamlelerinden biri ve belki de başlıcası  kuşkusuz Köy Enstitüleridir. Köy Enstitüleri, ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış okullardır. Tamamen Türkiye’ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel bizzat yönetmiştir.

Köy Enstitüleri,  ilkokul mezunu zeki köy çocuklarının, bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak görev almaları amacıyla kuruldular.  Okuma yazma oranı Cumhuriyet ilk kurulduğu yıllarda %5 bile değildi. Bunun yanında nüfusun %80’lik bölümü köylerde yaşıyordu. 1940 yılından başlayarak, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında Köy Ensititüleri açılmaya başlandı. Şehirlerden uzak, ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli 21 bölgede açılan bu okullar devlete ait araziler üzerinde kurulmuştu. Bu okullardan yetişen öğretmenler  hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de modern ve bilimsel tarım tekniklerini öğretecekti. Bu okullarda kitaba deftere dayalı öğretim yerine “iş için, iş içinde eğitim” ilkesi esas alınmıştı. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Derslerin %50’lik bölümü temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi.

Köy Enstitülerinde sabah sporu, oynanan folklor oyunları ile yapılıyor, öğrencilere çevirisi yaptırılan dünya klasikleri okutuluyor ve çeşitli müzik aletlerini çalması öğretiliyordu.  Bu anlamda Köy Enstitüleri O dönemde nüfusun yaklaşık %80’ini oluşturan ve çoğu okuma yazma bilmez durumdaki köylü nüfusun aydınlanmasına giden başlıca kilometre taşı durumundaki devrimsel eğitim kuruluşlarıydı.

1945 yılına gelindiğinde, değişen dünya koşulları ve köylünün çağdaş bir eğitim ile aydınlanmasından rahatsızlık duyan gelenekselci yapının baskıları ile büyük milli eğitim bakanı Hasan Ali Yücel istifa etmeye zorlanmış ve bu muhteşem yaratıcı eğitim modeli sona erdirilmişti.

 Köy enstitülerine düşman olanlar kimlerdi?

O dönemde köyün/köylünün aydınlanmasından mevcut düzendeki menfaatlerine zarar geleceğini düşünen Osmanlı’dan kalan geleneksel ilişkilerin ve çağdaş olmayan yapının devam etmesinde fayda görenlerdi. Bunların içinde bir kısım politikacılar, ağalık sistemi unsurları  ve yeni cumhuriyetin yaratmaya çalıştığı kapitalist/girişimci/işadamı sınıfından tutucu unsurlar yer alıyordu. Osmanlı’dan kalan ulemanın da bir kısmı bu saftaydı.

Böylece yurt içerisinde başlatılan geniş bir karalama kampanyası sonucunda, yaklaşan seçimlerdeki başarısından endişe eden siyasal iktidarın da desteğiyle  cumhuriyetin bu özgün kurumları feda edilmek zorunda kalındı.

Köy Enstitüleri’nin olumlu fark yaratan eğitim kurumu olmasını sağlayan başlıca unsurlar şunlardır:

  • Köylerimize öğretmen ve sağlık memuru yetiştirmeyi amaçlayan sadece köy çocuklarına açık eğitim kurumuydular. Bu yönleri ile yüzyıllardır ihmal edilmiş bir kaynağın değerlendirilmesi imkanını yaratmışlardı.
  • Köy Enstitülerinin değerlendirilmesinde ihmal edilen bir yön, aynı zamanda sağlık memuru yetiştirmek suretiyle köylülerin sağlık sorunlarının bir kısmının köyde çözümlenmesine yaptığı katkıdır. Köylerde temizlik ve hijyenin sağlanmasında, sıtma ve verem gibi hastalıklarla mücadelede, hastalıklardan korunma yaklaşımlarının öğretilmesinde önemli katkıları olmuştur.
  • Aslında, örnek eğitim kurumları yok edilmeseydi, Köy Enstitüleri’nin çatısı altında öğretmen ve sağlık memurunun yanısıra, yeni açılacak bölümler ile köy tarım öğretmeni, köy imamı, köy ebesi yetiştirilmesi de düşünülüyordu.
  • Köy çocukları için orta ve yüksek öğretimin yolu ilk kez bu okullar ile açılmıştır.
  • Köy çocuklarının okuyup meslek sahibi olması, köylünün okul kurumuna önem vermesini sağlamıştır. Aydınlanan köylü, okul, yol, su, tarla, tarımsal destek ve sağlık hizmeti gibi çağdaş devletten istemesi gereken hizmetlerin farkına varmaya başlamıştır.
  • Bu okullardaki ezbercilikten uzak, demokratik ve paylaşımcı/yaratıcı eğitim yaklaşımı, köyü ve köylülüğü esas alan değerli yazar ve araştırmacıların yetişmesine, dolayısıyla, yazın ve edebiyat alanında köy gerçeklerine odaklanılmasına yol açan yeni bir aydın tipinin ortaya çıkmasına aracılık etmiştir.

Ne diyordu başöğretmeninin izinden giden Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel:

“…Öğretim metotlarında hazırı kullanma ve bununla yeterlenme, netice olarak bize şunu verir; Öğretici daima söyleyip anlatan, öğrenci daima dinleyip anlayandır. Bu metotla öğrenciyi pasiflikten kurtarmak imkânsızdır ve böyle öğretilen bilgi, hayata geçebilecek kudreti kazanamaz. Güçlü düşünce olamaz, ölü düşünce  olur.

 Öğretimde yaratıcı yöntem, daha önce  kazanılmış bilgilerin bir kısmına dayandırarak, öğrenciyi, bulunmuş bile olsa, bulunmamış gerçekleri ilk defa  buluyormuş gibi yetiştirebilmektir…

Cumhuriyet devrinde orta tahsil kurumlarımızın  hedef bildiği ana ilkelerden biri de pozitif bilimdir. Olayları olduğu gibi görmek, onlara hiçbir mistik ve fizik ötesi düşünce karıştırmaksızın kanunlara yükseltmek, öğretimde temel amaçlarımızdan biridir.

Bununla gençler, deneme ve gözleme alıştırılıyor, böylece dünyevi bir eğitim ve anlayış ile evrene bakabilmek alışkanlığını kazanmış oluyorlar…”

Ulus devletin başarılı olması ve dünya piyasasında rekabet edebilir durumda kalmasının en önemli unsuru pozitif bilime/deneyselliğe, araştırma ve yaratıcılığa prim veren ulusal bir eğitim sistemine sahip olmayı başarabilmesinde yatar.  Skolastik felsefe  ve ezberci papağanlar yetiştirmeyi başarı sayan bir eğitim sistemi ile bugünkü dünya arenasında rekabetçi bir üretim avantajı yaratmanın mümkün olmadığı açıktır.”

Şimdi biraz daha geriye gidelim. Sakarya Savaşı öncesinde, 16 Temmuz 1921 tarihinde Ankara’da toplanan eğitim kurultayında başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk bakın ne diyor:

“…Şimdiye kadar izlenmiş tahsil ve terbiye yöntemlerinin gerileme tarihimizde en önemli etken olduğu kanaatindeyim. Milli bir terbiye programından bahsederken eski devrin bütün hurafelerinden sıyrılmış, Doğu’dan ve Batı’dan gelen yabancı etkilerden uzak ve milli tarihimizle orantılı bir kültür kastediyorum. Milli dehamızın gelişmesi ancak böyle bir kültürle mümkündür. Yabancı kültür, eski yöntemlerin yıkıcı tesirlerini artırır…”

 Zaman geçer. Tarih 8 mart 1923,  Milli Eğitim Bakanı İsmail Safa Özler döneminde yayınlanan “Milli Eğitim Andı”nda eğitimin  amacı bakın nasıl belirlenir:

  • Ulusçu, ahlakçı, devrimci, laik, cumhuriyetçi yurttaşlar yetiştirmek,
  • İlköğretimi genelleştirmek, halk eğitimini de kapsayacak şekilde herkese okuma yazma öğretmek,
  • Yeni kuşakları tüm eğitim basamaklarında, genellikle bilimsel, özellikle ekonomik yaşamda etkin ve başarılı kılacak bilgilerle donatmak,
  • Özgürlük ve düzenin uzlaşmasına dayanan demokratik tutumu egemen kılmak,
  • Türk ulusunu uygarlıkta en ileri düzeye götürmek, yeni kuşakları bunun gerektirdiği güçte ve donanımda yetiştirmek.

Köy Enstitüleri marşını dinlemek isteyenler için videosu aşağıda!

Bugün sizlere Türk kültür ve eğitim devriminin benzersiz uygulaması Köy Enstitüleri ile ilgili çok değerli birkaç PDF kaynak sunuyoruz.

İyi okumalar dileriz…

Aşağıdaki PDF dosyaların görüntülenmesi internet hızınıza bağlı olarak biraz zaman alabilir. Lütfen bekleyin!

Bunlardan birincisi 1960 yılında Columbia üniversitesine sunulmuş bir tez çalışmasıdır. 1962 yılında Türkiye’de yayınlanmıştır.

İkinci kaynak Fikri Sağlar’ın Kültür bakanlığı döneminde yayınlanmış, İ.Hakkı Tonguç ve Eğit-Der Eğitim Müzesi arşiv fotoğraflarını içeren kitaptır.

Üçüncü olarak verdiğimiz PDF ise Köy Enstitüleri Kanunu’nun yayınlanmış olduğu Resmi Gazete nüshasıdır.

 

blank