Last Updated on 29/09/2023 by ahmet can ayışık
2002 Yılında 10,4 milyar TL seviyesinde olan takipteki alacaklar bugün 100 milyar TL’sını geçmiş durumda.
Üstelik, 2008 yılından başlayarak giderek artan büyüklüklerde ve yılda 10 milyar TL’sına varan tutarlarda takip alacağı satışı yapılmasına rağmen…
Bankacılık sektöründeki takipteki alacakların artışı hızlı bir şekilde devam ediyor. Diğer yandan, medyada hergün farklı bir şirketin iflas veya konkordato haberini okuyoruz. Konkordato işlemleri zorlaştırılsa da iflaslar sürüyor. Doğrusunu isterseniz batan şirket istatistikleri alarm düzeyinde.
Bugün, basınımızdaki banka takipteki alacaklarının 100 milyar TL seviyesini geçtiği haber ve yazılarına biz de katılarak okuyucuyu sıkmadan ve detaya girmeden birkaç parametre ile konuyu özetleyelim.
Bütün dünyada bankacılık sektörünün en önemli risklerinden biri kredi riskidir. Klasik tanıma göre bankacılık, fon arz edenler ile fon ihtiyacı olanlar arasındaki akışı düzenler. Fon arz edenler ve fon talep edenler gerçek kişi olabilir, tüzel kişi olabilir, özel veya kamu olabilir, ülke içi veya ülke dışında olabilir. Teorik olarak söylüyorum.
Kredi riski de, çok kısa olarak ifade etmek gerekirse, bankanın fon ihtiyacı nedeniyle kredilendirdiği kişi ile yapılan kredi anlaşması şartlarına uygun şekilde kredi geri ödemesinin yapılamaması durumunda ortaya çıkar. Kredi riski bankacılık sektörünün en önemli risk alanıdır.
Belirtilen önemi nedeniyle de bankacılık sektöründeki kredi riskinin hassasiyetle yönetilmesi büyük önem taşır. Hem bankalar hem de ülkelerdeki düzenleyici otoriteler bu amaçla ciddi risk yönetim mekanizmaları oluştururlar vs…
Kredi riskinin etkin yönetilebilmesi için sözkonusu riskin ölçülebilir hale getirilebilmesi gerekir. Bu amaçla, çeşitli kredi riski ölçüm modelleri geliştirilmiştir. Hem niteliksel hem de niceliksel ölçümler yapabilen bu modeller, istatistiki ve ekonometrik modellerden, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının özel yazılımlarına kadar büyük bir yelpazeyi içermektedir.
Bütün kredi riski ölçüm modelleri, farklı yöntemleri kullanmalarına rağmen, temelde hemen hemen hepsi temerrüde düşme durumunda olan kredilerin veya kredi kalitesi değişen kredilerin riskini ölçmeye yönelik olarak hazırlanmıştır.
Temerrüd dediğimiz şey de kredinin geri ödeme şartlarına uygun geri ödenemediğinin yasaların kabul ettiği şekilde belirlenebilecek aşamaya gelmesi halidir.
Türkiye’de de yasa koyucu, bu noktaya gelme halini, yaptığı düzenlemeler ile belirlemiş ve böyle hassas bir sürecin keyfi kararlar ile yönetilmesini önlemek istemiştir. Tabii ki, düzenlemenin objektij/sübjektif unsurlarının amaca uygunluğu ve ne ölçüde etkin uygulandığı tartışılabilir.
Bu girişi yapmamın sebebi, konuya yabancı okuyucuya takipteki alacak kavramı hakkında bir ön bilgilendirme yapmaktı.
Değerli okuyucu bilmelidir ki, takipteki alacak, zamanında geri ödenmesi sağlanamamış, ancak yasal takip yapılmak suretiyle kısmen veya tamamen geri alınma ihtimali bulunan mahiyette değerlendirilen bir alacaktır. Hatta, yapılan değerlendirmelerde duruma göre tamamı geri alınamayacak mahiyette görülen her türlü alacak da bu alacak grubu içerisindedir.
Aşağıdaki tabloda bankacılık sektörümüzün 2002-2009 dönemindeki takipteki alacaklarının rakamsal olarak gelişimini görüyoruz.
2002 yılında 10.4 milyar Tl seviyesinde olan sektör takipteki alacakları, hafif gerileme trendi ile 2005 yılına geldikten sonra, 2008 krizi ile birlikte 100 milyar TL’ya ulaşan hızlı bir artış trendi oluşturmuş. Tablodaki artış trendinin sert bir eğimle yükselmesi önümüzdeki dönemde de artışın devam edeceği beklentisini oluşturmaktadır. 8.2.2019 verisi ile ilgili yumuşama okuyucuyu yanıltmasın. Diğer veriler 1’er yıllık artış dönemlerini kapsarken, son dönem sadece 1.5 aylık bir dönemi kapsamaktadır.
Bankacılık sektörünün takipteki alacak seviyesini göstermek için yukarıdaki grafik tek başına yeterli değildir aslında…
Çünkü, bankalar, takipteki alacaklarını özellikle 2008 yılı sonrasında giderek yoğunlaşan şekilde satarak bilançoları dışına alma operasyonu yapmaktadırlar. Bu satış operasyonları ile hem bilançoları rahatlamakta hem de asıl işleri olan “iyi bankacılık işlemleri”ne daha fazla odaklanır hale gelmektedirler. Yeri gelmişken yazayım bankacılık camiasında takipteki alacaklarla ilgili işlemlere “kötü bankacılık işlemleri” adı da verilir.
Yukarıdaki grafiğe baktığımızda, bankaların takipteki alacak alacak satışlarının 2008 yılında 1.7 milyar TL tutarındaki toplam yıllık satış düzeyinden, 2018 yılında 10 milyar TL’ler seviyesindeki yıllık satış seviyelerine yükseldiğini görüyoruz. Yani, yıllık olarak satılmak suretiyle banka bilançolarının dışına atılan tutarlarda yaklaşık %600’lük artış meydana gelmiş.
Bankalar tarafından yapılan bu nitelikteki satışlar, aynı zamanda Türk bankacılık sektörünün konsolide bilançosunu da rahatlatan bir mahiyet taşımaktadır. Çünkü, sonuçta, satılan toplam takipteki alacak tutarları, satış yolu ile ilgili banka bilançolarından dışarıya atılırken, banka bilançolarının toplamı mahiyetini taşıyan bankacılık sektörü konsolide bilançosunun da dışına atılmış olmaktadır.
İşte, bu niteliği nedeniyle, kamu otoritesi tarafından bu tür işlemler, hem yakından denetlenmekte hem de özellikle kriz dönemlerinde sözkonusu satış süreçlerini kolaylaştırıcı düzenlemeler yapılabilmektedir.
Tam bu noktada, takipteki alacak satışları ile ilgili bir başka parametreden, sözkonusu alacakların satış fiyatlarından söz edelim.
2008 yılında piyasadaki ortalama satış fiyatı yaklaşık %19’lar seviyesindeyken, 2009-2013 döneminde yapılmış alacak satışlarındaki ortalama fiyatın %10-15 bandında değiştiğini, 2013 yılından sonraki dönemde ise hızla gerileyerek %5’lere kadar düştüğünü görüyoruz. İktisadın en temel kurallarından biridir: Arzı artan malın fiyatı düşer!
Sanırım hem arzı artmış, hem de kalitesi düşmüş olmalı…
Peki. Önümüzdeki yıllarda alacak satışlarındaki bu artış sürer mi?
Evet efendim bence sürer. Hem de artarak sürer.
Peki. Fiyatlar daha da düşer mi?
Evet efendim. Takip alacaklarının satış fiyatlamasında alacağın niteliği ve yaşı önemli faktörlerdir. Gelecekte, aynı nitelik ve yaş ortalamasındaki alacakların satış fiyatının bugünküne göre daha düşük olacağı neredeyse kesindir. Ancak, bankalar büyük olasılıkla, gelecekte bugünkünden daha genç ve üzerinde daha az çalışılmış sorunlu alacaklarını da satışa konu edeceğinden satış fiyatlarının oransal artışı sözkonusu olabilir.
Nereden mi biliyorum?
Bu durum ilk defa Türkiye’de olmuyor ki!..
Bugünkü yazımızın üçüncü grafiği bankacılık sektöründeki takipteki alacak oranının seyrine ilişkin olacak.
Grafiğin sol tarafına baktığımızda 2000’lerdeki büyük sarsıntının ardından tavan yapan takipteki alacak oranının düşme eğiliminin bu sefer 2008 krizi ile bozulduğunu, ardından nisbeten stabil bir düzeyde kalmayı başarabildiğini görüyoruz.
Açıkça yazalım, takipteki alacak/toplam nakdi kredi oranının mevcut seviyelerinde bizi alarme edecek bir durum yoktur (örneğin Euro bölgesi ülkeleri ortalama %4-5). Ancak, sektör alacak satışlarının ve paydayı oluşturan toplam nakdi kredilerdeki büyüme hızının oranın yükselmesindeki etkisini gözden uzak tutmamak kaydıyla…
Birden aklıma geldi: Titanik buzdağına çarptıktan sonra batması 2 saat 40 dakika sürmüştü. Oysa, buzdağı sadece 30 saniye önce görülebilseydi, böyle bir facia hiç meydana gelmemiş olabilirdi.
Ne alakası var diye sormadığınız için çok teşekkürler…
Dilerim ki, sektör bu olumsuz süreci en kısa sürede atlatmayı başarır.