TASAVVUF VE FELSEFE

KONFÜÇYÜS

Last Updated on 20/03/2024 by ahmet can ayışık

blank

 

 

Çin tarihinin en büyük düşünür ve siyaset kuramcısıdır. Düşünceleriyle Asya’nın doğusundaki bütün uygarlıkları derinden etkilemiştir. Çin halkının 2 bin yıl boyunca bağlandığı yaşam biçimi, değerler bütünü ve dinsel inançlar Konfüçyüs’çülük olarak anılmaktadır.

O’nun siyasal ve toplumsal düşünceleri  üstün insanlık idealinin temelini oluşturan unsurlar taşır ve bu anlamıyla sadece Çin’e değil, bütün insanlığa ait bir yüce kişiliktir. Öğretisi, tipik Çin karakterine çok uygundur.

İÖ 21 Ağustos 551 tarihinde, Kuzey Çin’in şimdiki Shandong eyaletinin Lu şehrinde, Kong ailesinin ikinci oğlu olarak doğmuştur.  Asıl adı Qui, lakabı ise Zhonngni’dir. Kong soyadıdır.  Çin’de meşhur olan ismi Kong-Fuzi veya Kung-Fu-Tzu’dur. Fuzi; üstad, bilge, öğretmen, filozof  anlamına gelir. Konfüçyüs’ün isminin asıl anlamı da Bilge-Filozof Kong demektir.

Aldığı eğitim konusunda şöyle yazmıştır: “On beş yaşında kendimi öğrenmeye verdim, otuz yaşında irademe sahip olabildim, kırk yaşında şüphelerden uzaklaştım, elli yaşında göğün emrini öğrendim, altmış yaşında sezgi yoluyla her şeyi kavradım, yetmiş yaşında doğru olan şeylere zarar vermeden kalbimin isteklerini yerine getirebildim.”

Konfüçyüs, İÖ 532-502 yılları arasında devlet kademelerinde çeşitli görevlerde bulunmuştur. Bir süre devlet parkları ve tahıl ambarlarında bekçilik yaparak geçimini sağlamıştır. Lu Derebeyliği’nde önemli görevler yaptığı,  Adalet Bakanlığı’na kadar yükseldiği rivayet edilmektedir.

Devlet memuriyetinden ayrıldıktan sonra kendisine sadık bir kısım öğrencileri ile ülkeyi dolaşarak dersler vermiştir. Çin’de yaptığı bu seyahatler on üç yıl sürmüş ve sözkonusu  seyahatler izleyicilerinin artmasını sağlamıştır. Yaşamının sonraki döneminde öğrenci yetiştirmeye ağırlık vermiştir. Çin tarihi kaynaklarında  ülkesinin ilk özel öğretmeni olarak anılmaktadır.  

Kurduğu özel okulda, İÖ 522 den başlayarak yaklaşık 30 yıl  özel dersler vermiştir. Öğretmenliği süresince 3.000 öğrenci yetiştirdiği rivayet olunmaktadır.  O zaman için  altı sanat olarak  adlandırılan;  edebiyat, tarih, felsefe, töre, ahlak, matematik bilgilerini tam olarak alan 72 öğrencisinden  sadece 22 sinin, aşağıda daha geniş söz edeceğimiz “Lun Yu(Konuşmalar)” kitabında adı geçmektedir. 

Konfüçyüs, İÖ 479 yılında Chiu-Fu’da ölmüştür. Öğrencileri mezarının yanına bir kulübe inşa ederek mezarı başında üç yıla yakın bir süre
matem tutmuşlar, daha sonra onun hayatta uygulama zamanı bulamadığı ilkelerini gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Ölümünden sonra şöhreti her yere yayılmış ve adına tapınaklar yapılmıştır. Mezarı halen ziyarete açıktır. 

Çin’in klasik edebiyatı, kısmen Konfüçyüs tarafından bir araya getirilen kadim parçalardan, kısmen de bizzat Konfüçyüs’un kendisi ve öğrencileri tarafından yazılan eserlerden meydana gelmiştir. Zihninde tasarladığı dini yeniliklerin esaslarını bu kitaplar oluşturmuştur. Çin’de doğmuş olan din ve felsefelerin esaslarını teşkil eden bu yapıtlar, aynı zamanda Çin Edebiyatı’nın da en eski ve en klasik örnekleridir.

Konfüçyüs’un kutsal kitaplarını oluşturan başlıca iki koleksiyon vardır. Kien Loung’un emriyle İS 1773 yılında Dini Kitaplar için kabul edilen bibliyografik sisteme göre  bunlar “Wou King (Beş Klasik)” ve “Se Chou(Dört Kitap)”tır. 

Wou King (Beş Klasik):
Wou King –İstihaleler-‘in yazarı Konfüçyüs değildir. O, birkaç öğrencisi ile beraber Kutsal Kitapların -King’ler- toplanması ve araştırılmasına
koyulmuş, var olan vesikaları toplayarak Kingler’i bir araya getirip düzenlemekten başka bir şey yapmamıştır. Kingler’den sadece Kuniyu’yu yazmış olabileceği rivayet edilmektedir.  Kingler, bugün de eski Çin Hikmetinin en kıymetli eserleri sayılmaktadır. 

Yi King (Değişiklikler/istihaleler Kitabı):
Çin’in en eski ve en mukaddes kitaplarının ilki ve Çin klasiklerinin özüdür. Pratik yönüyle bir kehanetler ansiklopedisi olan bu kitap, bir tür
mitoloji geometrisidir. Dini ve idari ahlak prensipleri ile mistik ve metafizik olayları ihtiva eder. İÖ 3000 yılarında hüküm sürmüş beş hükümdardan birincisi olan Fou-Hi’ye isnat olunur. 

Şu King (Vesikalar Kitabı):
Konfüçyüs’un ilk redakte ettiği bir tarih kitabıdır. Çin’in tarihi ile ilgili yaklaşık 2400 yıllık dokümanları, tarihi bilgileri ve geçmişe ait önemli belgeleri kapsar. Kitabın bir bölümü devlet idaresi ile ilgili ilkeleri de içerir. Bu kitap, Çin hükümdarlarından Yao ve Shun devrinden başlayarak Chou Hanedanı devrine kadar takriben 17 yüzyıllık bir süredeki olayları nakleder. Çinlilerin hükümet ve din ile ilgili düşüncelerini anlatması açısından önemli bir kitaptır. 

Şi King (Şiirler/İlahiler Kitabı):
Çin’lilerin ibadet ve din işleri ile ilgili söyledikleri 305 muhtelif manzum ilahi ve şiiri ihtiva eder. Konfüçyüs’un bu ilahileri, üç yüz bin kadar
ilahinin arasından seçtiği rivayet olunur.

Li King (Törenler Kitabı):
Törenlerle  ilgili hatıraları içerir. Konfüçyüs’un ölümünden sonra oluşmuş olmakla birlikte, pek çok bölümü Konfüçyüs’a dayanmaktadır. İmparator Vang-Ti’nin emriyle toplatılmış olan İmparator fermanlarından oluşur. Atalara saygı, sarayda davranış gibi görgü ve geleneksel kuralların  özüdür. 

Kun Kivu (İlkbahar ve Sonbahar Vakayinameleri):
İlkbahar ve sonbahar ile ilgili olarak günü gününe yazılmış notları kapsamaktadır. Konfüçyüs tarafından yazılmış olma ihtimali yüksektir. Lu eyaletinin İÖ 722 yılından 480 yılına kadarki tarihinden de ilgi uyandıracak bir şekilde söz edilmektedir. 

Se Chou (Dört Kitap):
11. Yüzyılda Sung Hanedanı döneminde bir araya getirilen bu koleksiyon, yönetici sınıfın eğitiminin temelini oluşturmaktaydı. Çin’in ahlaki, çağdaş ve siyasal kanunları demek olan bu kitaplar  Konfüçyüs ile çağdaşları arasındaki konuşmalardan söz eder.  Yöneticiler, memur alınması için yapılan sınavlarda bu kitaplardan faydalanırlardı. 

Lun Yu (Vecizeler/Özdeyişler):
Konfüçyüs’ün vecizeleri (Lun Yu) adı ile bilinmektedir.  20 bölümden oluşan bu kitapta, Konfüçyüs  ve sözlerinden alıntılar bulunmaktadır.  Konfüçyüs’ün fikirleri ile ilgili en önemli eseri olarak kabul edildiğinden yazımızın devamında daha geniş yer verilmiştir.

Mong-tse (Mensiyus’un Sözleri):
Mensiyus, Konfüçyüs’ün en büyük müfessiridir.  Konular karşılıklı görüşmeler şeklinde münakaşa edilir.  

Tchöng Yong (Orta Yol Doktrini):
İtidal ve iyiliği tavsiye eder. Konfüçyüs’ün felsefi düşüncesinin mükemmel bir açıklamasıdır.  

Ta-Hio (Büyük Bilgi):
Erdemden söz eder. Bu kitabında Konfüçyüs, barışı sağlama yolunun  bizzat insanın kendi benliğinde oluşması gerektiğine dikkat çekerek, ancak kendisi ile barışık olan insanın ev halkını, çevresini ve  milletini yönlendirebileceğini belirtmiştir. Konfüçyüs’ün etik ilkelerini  kapsar.   

Konfüçyüs, bir din kurmak için yola çıkmamıştı. Asıl amacı, geleneksel Çin kültürünün içerisindeki yönetim ilkelerini bir araya getirmek, ahlak, felsefe ve geleneklerin gelecek kuşaklara düzgün şekilde iletilmesini içeren idealize edilmiş Çin kültür birikiminin bir sentezini yaşama geçirmekti. İdeal insan ve ideal insan için ideal siyasal yönetim felsefesinin esaslarını ortaya koyduğu görüşleri, ancak ölümünden sonra bir dini yaklaşım haline geldi.

Bu nedenle, insanın içindeki iyiliği  açığa çıkartmanın ve iyi insanlardan oluşacak bir toplumun mutluluğu, huzuru ve düzeninin ilkelerini araştırmıştır. Konfüçyüs  felsefesinde inanç önemlidir; “inançsız bir toplum ayakta kalamaz” der.

Bir din olarak Konfüçyüs’çülük, İÖ 140’lardan İS 1900’lü yılların başlarına kadar Çin’de devletin resmi dini olmuştur. 

Genel olarak Çin dini tarihi incelendiğinde her zaman karşımıza en büyük Tanrı olarak  “Gök Tanrı (Şana-Ti)”  inancı çıkmıştır. Gök Tanrı, adından da anlaşılacağı üzere “Yukarıdaki Tanrı, Göğün Efendisi” olarak anılmış, O’nun aşağısında ise görünmeyen varlıklar âlemini temsil eden hava cinleri, periler, bulut, su, dağ cinleri ve ata ruhları yer almıştı. Evrendeki her varlığın bir ruhu olduğu varsayılırdı. 

Konfüçyüs’çülükte de zamanının egemen inanışında olduğu gibi çok sayıda kutsal varlıklar ve ruhların mevcudiyetine inanılır.   Konfüçyüs, en büyük Tanrı Şana-Ti’yi ifade etmek üzere “Tien (Gök, Cennet)” kavramını kullanmıştır. Onun inancına göre Tien, bütün kutsal varlıkların, göğün bile efendisidir. Yerde ve gökteki herşey onun iradesine bağlıdır. Ve şöyle de demiştir: “benim yüreğimde olan değerler göklerdendir.”  Sözkonusu ifade, onun kendisini Gök-Tanrı’nın değerlerinin sözcüsü/ileticisi olarak gördüğünü de anlatmaktadır.

Konfüçyüs’çülükdeki “Tien,” Yüce Varlık, dışında, tabiat düzenini idare eden, her şeyin üstündeki varlık, yaratıcı kudret kavramlarının  karşılığı olarak da kullanılmıştır.

Buna rağmen, Konfüçyüs yaşadığı sürede başlıbaşına bir din geliştirmemiş ve kendisine din kurucusu denilmesini de istememiştir.   Ama bütün evreni dolduran tinsel ve ahlaki bir güç olarak gördüğü “Tien”e  yönelik olarak dua etmiş, oruç tutmuş, kurban törenleri düzenlemiş/katılmıştır. 

Konfüçyüs’çülük, bir din  olarak ele alındığında, ayrı bir rahipler sınıfı olmadığı ve bu nedenle ayinlerin genellikle devletin yetkili memurlarınca yönetildiği bir dini tören yaklaşımına sahip olduğu görülür. Dünyanın üstün idarecisi durumundaki Gök Tanrı için yapılan törenler genellikle imparator tarafından yönetilirdi. Her yıl 22 Aralık gece yarısından sonra başlayan bu törenler; adaklar, içkiler, yiyecekler ve müzikli alaylar şeklinde icra edilmekteydi.  Çin halk ibadetindeki  yaygın  anlayış olan atalara ibadet;  Konfüçyüs tarafından da benimsenmiş, ölümünden sonra da bu anlayış devam etmiştir. Sözkonusu inanışa göre ölmüş ata ruhlarının ev veya mezarın etrafında dolaştıklarına inanıldığından, ev ahalisi belli zamanlarda, ölüleri için kutsal birliği sağlamak üzere yiyecekler hazırlamayı  görev bilir ve Konfüçyüs’çülükte de ata ruhlarına saygı gereği ata ruhlarının rahatsız edilmesinden dikkatle sakınılırdı.

Buraya kadar yazdıklarımızın ortaya koyduğu gibi Konfüçyüs’çülük, özetle,  tanrısal varlığı yadsımayan bütünsel bir insancılık biçiminde de tanımlanabilir. Ustanın öğütlerini okuduğunuzda, öğretisinin temelinde “insanlık onuruna saygı”nın olduğunu anlarsınız. Büyük tarihsel dinlerden en önemli farklarından biri ise onlar gibi kurumlaşmamış olmasıdır. Buna karşılık, başta Kore, Japonya ve Vietnam olmak üzere Çin kültürünün etkisi altındaki bütün Doğu Asya toplumlarına yayılmış, bu toplumların hem tinsel, hem de siyasal yaşamını derinden etkilemiştir. Şintocu, Taocu, Budacı, Müslüman ya da Hıristiyan olsun bütün Doğu Asyalılar gerçekte Konfüçyüs’çü geleneği paylaşmışlardır.

Yaşadığı dönemde Çin’de hüküm süren sefaletten ve feodal olarak bölünmüş yapısıyla  Çin İmparatorluğu’nun  görüntüde kalan birliğinden  derinden etkilenmiştir.  Konfüçyüs, bu olumsuz duruma köklü bir çözüm bulunması gerektiğine inanıyordu. Çözümün,  hükümdarların hoşnutluğuyla değil, ancak, uyruklarının mutluluğunu amaç edinecek bir yönetim reformuyla; vergilerin indirilmesi, ağır cezaların hafifletilmesi, gereksiz savaşlardan kaçınılmasıyla olanaklı olabileceğini düşünüyordu.

Yukarıda belirttiğimiz gibi Konfüçyüs, Çin tarihinin büyük olasılıkla bilinen ilk özel öğretmeniydi. Alışılmış biçimde ders vermekten çok, öğrencileriyle küçük gruplar halinde ya da teker teker sohbet ederdi. Her öğrencisinin kişiliğini inceler, onlardan bütünsel ve iyi bir insan yaratmaya çalışırdı. Gerçekte  öğretisi ahlak temeline dayanıyordu. Ona göre devlet yönetimi de ahlakın daha geniş alanda uygulanmasıydı.

Öğretisi dogmatik ya da otoriter değildi. Öğrencileri kendisiyle aynı görüşü paylaşmadığında gücenmiyor, bazen de onların haklılığını kabul ediyordu. Genellikle yalnızca soru soruyor, yanıtları bulmayı öğrencilerine bırakıyordu. Bir devrim önermemekle birlikte, Konfüçyüs’ün eğitim etkinlikleri iki anlamda oldukça devrimciydi: Birincisi, her insanın kendisiyle ilgili temel kararları verme hakkını ve yükümlülüğünü vurgulayarak otoriter yönetimin temellerini sarsıyordu. İkincisi, zeki ve kararlı olmaları koşuluyla en yoksul ve en düşük kesimlerden gelenleri bile öğrenciliğe kabul ederek yönetim teknikleri üzerindeki soyluların tekelini kırıyordu.

blank

Konfüçyüs’ün kişiliği gibi öğretileri de doğal, insancıl ve yalındı.

Bütün insanların mükemmelliğe ulaşabileceğine inanan Konfüçyüs’ün temel kavramı erdem, sevgi, yüce gönüllülük ya da insancıllık gibi anlamlar taşıyan “Ren”di. Öğrencilerinin “Ren”in anlamıyla ilgili sorularına Konfüçyüs’ün en kısa yanıtı “insanları sev” şeklindeydi. Bütün insanlarda doğuştan varolan “Ren”i besleyip büyüterek eksiksiz erdem boyutuna ulaştırmak  insanların yaşamdaki ortak göreviydi. “Ren”in yaşandığı ilk ve doğal duygu ise ana baba sevgisiydi(xiao).   “Ren”in öngördüğü üstün ahlak ve yetkin kişilik; görgüden, tören ve ayin kurallarına kadar çok çeşitli anlamlar taşıyan doğru davranış kurallarının(li) yanısıra, kişinin kendi gerçek doğasına bağlılığı(zhong), karşılıklılık(shu), doğruluk(yi) ve ana baba sevgisi(xiao) gibi ilkelerle bütünleşiyordu.

Konfüçyüs, (li) ilkesine de çok önem vermişti. Konfüçyüs’ten önce gelişen zengin tören kültürü sonradan yozlaşarak oldukça parlak ama ruhsuz bir kuralcılığa dönüşmüştü. Konfüçyüs’e göre (li)’ye canlılık kazandırılmasıyla “ren” ahlakına incelik ve görkem eklenecek, topluma yeniden düzen kazandırılacaktı. Gerçekten de Konfüçyüs’çülüğün etkisiyle Çinliler toplumsal ilişkilerinde çok belirgin bir incelik geliştirdiler.

Konfüçyüs’ün öğretileri birey ve toplum için bir ülkü sunmayı amaçlıyordu. Birey için bu ülkü “junzi”ydi,  yani “üstün/ideal insan.”  Örnek bireyi simgeleyen “junzi”nin soyluluğu ise soyundan değil, kişiliğinden kaynaklanıyordu. Bu nedenle,  “junzi” olabilmek için soylu bir anne babadan doğmaya gerek yoktu. Kendisini geliştirmeyi başarabilen, yani öğrenme ve ahlaki ülkülere bağlılık yoluyla “üstün insan” konumuna ulaşabilen  herkes “junzi” olabilirdi.

 

blank

 

 

Konfüçyüs, insan ırkına ve insanın birey olarak kendisine saygıyla bakar. Karmaşık ve anlaşılmaz değildir. Tam aksine, saygı duyulan bu varlığın bir parçası olduğu doğa ile uyumlu barış içinde, mutlu ve gerçek gücünün/bilgeliğinin farkına vararak yaşamasını amaçlar.

İnsanın davranışlarına tüm yaşamı boyunca rehber olacak tek sözcük söylemek gerekirse “hoşgörü” sözcüğünün söylenebileceğini ifade eder. Buradaki hoşgörü kavramı, bir insanın başkalarını kendi iradeleri dışında hareket etmeye zorlamaması, onları incitmemesini anlatır. Ama, aynı zamanda insanın kendi özgür  iradesi dışında davranmaktan kendisini de uzak tutabilmesı anlamına gelir.

Konfüçyüs’e göre “iyilikseverlik” insanları sevmek, “bilgelik” ise insanları tanımak/anlamak demektir. Kendini tanımayan insan başkalarını tanıyabilir mi? Ya da başka bir deyişle, kendi özündeki değeri görüp ortaya çıkarmayı başaramayan biri, diğerlerindeki değeri nasıl görmeyi başarabilir?

blank

İnsan, önce kendisi olabilmek için kendini tanımalı/anlamalıdır. “Junzi” yani Konfüçyüs’ün ideal/üstün insanı bunu başarabilmiş insandır. Konfüçyüs, kime Junzi denir sorusuna, “kaygı ve korkulardan özgür insana” cevabını verir. Kaygı ve korkulardan özgür olan insanı da “içine baktığında onu utandıracak ya da rahatsız edecek hiçbirşey göremeyen insan” olarak anlatır.

Kayıp ve kazançlarına fazla dertlenen insanları “küçük adam” olarak nitelendirir ve onları önemsiz insan olarak görür. Dolayısıyla, bir “junzi” asla küçük adam olamaz. Bir “junzi” manevi varlığının farkına varmış ve o manevi varlığındaki insanlık onuruna yakışan değerleri ortaya çıkarmayı başarabilmiş insandır.

“Ahlak dışı yollardan elde edilmiş zenginlik ve şöhret, gelip geçen bulutlar kadar benden uzaktır” derken de bir “junzi”nin ahlaklı olması gerektiğini vurgular.

Konfüçyüs’ün öğretilerinin toplandığı “Lun yu (söyleşiler,seçmeler, konuşmalar)” onun söylevleri, söyleşileri ve gezileri sırasında öğrencilerinin tuttuğu notların/günlüklerin toplamıdır. 20 bölüm ve 496 parçadan oluşan yapıt, bugünkü biçimini Hıristiyanlığın doğduğu yıllarda almıştır. Konfüçyüs’çülük ile ilgili en eski ve en güvenilir kaynak olan Lun yu Konfüçyüs’çülüğün temel kutsal kitabı sayılır.

Aşağıda, Lun Yu(Söyleşiler/seçmeler/konuşmalar)’dan derlediğim bir küçük özeti bilginize sunuyorum. Ben belirttiğim kaynakta yer alanlardan, sadece ustanın söylediği varsayılan ifadelerden bir seçim yaptım. Yoksa, kaynakta, ustanın iyi öğrencilerinin diğer öğütleri de mevcuttur.  Bu nedenle, tamamen bana ait olan seçimlerdeki her türlü yetersizlik için değerli okuyucunun affına sığınırım.

blank

BİRİNCİ BÖLÜM

  • Büyük ve üstün insan, kendini esas olan şeye verir. Bu esas şey ortaya çıkınca, ‘gerçek ilkeler’ gelişir; anaya   babaya bağlılık ve kardeşlik sevgisi de kendini gösterir. Bunlar, İyilikseverlik’in kökü değil midir?
  • Yaldızlı sözlerle erdem bağdaşamaz.
  • Bir genç, evinde anasına ve babasına bağlı ve öteki büyüklerine saygılı olmalıdır. Sonra, ciddi ve dürüst olmalı, herkese sevgi göstermeli ve iyi kimselerle arkadaşlık etmelidir. Fırsat bulduğu zaman da onların bilgi edinmesine yardım etmelidir.
  • Bir bilgin ağırbaşlı değilse, ona karşı saygı gösterilmez. Onun bilgisi de sağlam değildir.
  • Büyük ve üstün insan, yemekte karnının doyup doymayacağını düşünmez. Evinde rahatını aramaz. Yaptığı işlerde ağırbaşlı, konuşmalarında dikkatli bir kimsedir. O ilkesi olan kimseleri araştırır. Bu kimse için öğrenmeyi seven bir kimse denilebilir.
  • İnsanların beni tanımamış olmalarından dolayı üzülme. Ben onları tanımadığım için üzülürüm.

 

İKİNCİ BÖLÜM

  • Halk yasalarla yönetilir ve cezalarla yola getirilmek istenirse, onlar kendilerini cezalardan kurtarmaya çalışacaklar; ama hiç utanç duymayacaklardır. Onlar erdemle yönetilir ve terbiye gerekleriyle yola getirilmek istenirse, utanç duyacaklar ve böylece iyi olmaya çalışacaklardır.
  • 15 yaşımda kendimi öğrenmeye verdim. “30 yaşımda, istencime sahip olabildim.40 yaşımda, kuşkulardan uzaklaştım.50 yaşımda, göğün buyruğunu öğrendim. 60 yaşımda, seziş yoluyla her şeyi kavradım. 70 yaşımda, doğru olan şeylere zarar vermeden yüreğimin isteklerini yerine getirebildim.
  • (Üstün insan kimdir?) Konuşmadan önce eyleme geçer ve sonra eylemine göre konuşur.
  • Büyük ve üstün insan özgür düşüncelidir ve dar kafalı değildir. Ancak küçük bir insan dar kafalıdır ve özgür düşünceli değildir.
  • Düşünmeden öğrenmek, zaman yitirmektir. Bir şeyi öğrenmeden düşünce ileri sürmek, tehlikelidir.
  • Bir şey bildiğin zaman, onu bildiğini göstermeye çalış. Bir şey bilmiyorsan, onu bilmediğini kabul et. İşte bu bilgidir.
  • Doğru olan şeyi görmek ama yapamamak, korkaklıktır.

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

  • Büyük ve üstün insan, kavga etmez. Gerekirse de okla dövüşmez mi? Ama, o yine düşmanını selamlar ve şerefe içki içer. O savaşında bile yine üstün bir insandır.

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

  • Erdemli olmayan kimseler, uzun zaman yoksulluğa, sıkıntıya ve eğlenceye karşı koyamazlar. Erdem, erdem içinde yer alır. Akıllı olanlar bunu ararlar.
  • Zenginlik ve onur, herkesin istediği şeylerdir. Bunlar doğru bir yolda kazanılmazsa, pek çabuk yitirilir. Yoksulluk ve düşkünlük insanların nefret ettiği şeylerdir. İnsanlar dürüst davranmazlarsa, bunlardan kendilerini sıyırmalarının olanağı yoktur.
  • Büyük ve üstün insan dünyada bir şeye karşı ne düşkünlük gösterir, ne de onu küçümser. O, doğru olan şeyi izler.
  • Büyük ve üstün insan erdemi, küçük insansa rahatını düşünür. Üstün insan yasalar konusunda kafasını çalıştırır; küçük insansa kendi çıkarını aramaya bakar.
  • Büyük ve üstün insan yalnızca doğruluğu, küçük insansa yalnızca çıkarını düşünür.
  • Değerli bir insan gördüğümüzde, onun gibi olmayı düşünmeliyiz. Değersiz bir kimseye rasladığımızdaysa, geri dönmeli ve kendimizi incelemeliyiz.
  • Büyük ve üstün insan sözlerinde dikkatli, davranışlarında ağırbaşlı olmalıdır.
  • Sakıngan davranışlarda, pek az yanılgı olur.

blank

BEŞİNCİ BÖLÜM

  • Üstün insan olmasını sağlayan dört niteliği olduğunu söyledi. O davranışlarında alçakgönüllüydü. Büyüklerine hizmette bulunurken saygılıydı. Halka karşı inceydi ve halkı kullanırken pek adaletliydi.

 

ALTINCI BÖLÜM

  • Üstün bir insan düşkünlere yardım eder, zenginlerin servetini artırmaz.
  • İşlerin yapılmasında asıl madde inceliğe egemen olursa, o işte güzellik olmaz. İncelik asıl maddeye üstün gelirse, o işte derinlik olmaz. Ama, incelik ve asıl madde birbirine eşitse, o zaman büyük ve üstün insana sahip oluruz.
  • İnsanlar doğruluk için dünyaya gelmişlerdir. Bir insan doğru yoldan ayrılır, buna karşın iyi bir yaşam sürerse, ölümden kurtuluşu yalnızca bir şans eseridir.
  • (Akıllı olmanın nitelikleri) Halkın adaleti için çalışan ve ruhlara saygılı olan, ama yine onlardan uzak kalan bir kimseye akıllı denir.
  • (Erdemli olmanın nitelikleri) Güçlükleri yenmeyi birinci ödevi olarak kabul eden ve ödülü sonraya bırakan bir kimseye erdemli denir.
  • Akıllı insanlar sudan hoşlanırlar. Erdemli kimseler dağlardan zevk alırlar. Akıllılar kıpır kıpırdır, erdemliler dingindir. Akıllılar neşelidir, erdemlilerse uzun ömürlüdür.
  • Büyük ve üstün insan kendisini bilgiye verir, ilkelere bağlı kalır ve sınırı aşmaz.
  • Doğru ilkelere göre, erdem en yüksek bir şeydir.
  • İyiliksever kimse kendisini yetiştirirken başkalarını da yetiştirmek ister. Kendi bilgisini genişletirken başkalarının bilgisini de geliştirmeye çalışır.
  • İçimizde olan şeyle başkalarını karşılaştırmak; işte buna iyilikseverliğin sanatı denir.

 

YEDİNCİ BÖLÜM

  • Aşırıya kaçmak, benim için yok olmak demektir.
  • Bilgi edinmeye istekli olmayanlara bir şey anlatamam. Kendini gösteremeyen kimselere yardım edemem. Bir kimseye bilgimin bir bölümünü öğrettiğimde, o kimse bunun öteki üç bölümünü öğrenemezse, dersimi bir kez daha yinelemem.
  • (Devlet ordularını yönetecek olsanız, yanınıza kimi alırsınız?) Silahsız olarak kaplana saldıranı, kayıksız olarak ırmağı geçmeye çalışanı ve öleceğinden dolayı hiçbir kaygı duymayanı yanıma almam. Benimle birlikte gelecek kimse, sorumluluğu anlayan ve hazırladığım planları seve seve yerine getirebilen bir kimsedir.
  • Yiyecek pirincim, içecek suyum ve kolumu dayayacak bir yastığım var. Bunlarla ben mutluyum. Zenginlik ve şöhret,  doğru olmayan bir yoldan  elde edilirse, bunlar benden uçan bulutlar kadar uzaktır.
  • Ne yapacağını bilmeden davranan kimseler vardır. Ben böyle yapamam.
  • Büyük ve üstün insan, hep hoşnut ve rahattır. Küçük bir insansa hep üzüntü ve telaş içindedir.

 

SEKİZİNCİ BÖLÜM

  • Büyük ve üstün insan, akrabalarına iyi davranır. Halkını erdeme yükseltir. O, ilgisini arkadaşlarından esirgemezse, halk da doğru yoldan gider.
  • Büyük ve üstün insan’ın önem verdiği üç şey vardır: Davranışlarında dikkatsiz ve düşüncesiz olmaktan sakınmak; yüz anlatımında içtenlik; sözlerinin kabalık ve bayağılıktan uzak olması.
  • Bir bilgin, anlayışlı ve sabırlı olmalıdır; çünkü onun yükü ağır ve yolu uzundur.
  • Halk bir dizgeye uymaya zorlanır; ama onu anlamaya asla zorlanamaz.
  • Bir kimse, Chou Dükü gibi yetenekli ve iyi bir insan olup da gururlu ve elisıkıysa, onun başka yeteneklerine asla önem verilmez.
  • Bir ülke iyi yönetiliyorsa, yoksulluk ve düşkünlüğün varlığı utanç verici bir şeydir. Bir ülke kötü yönetiliyorsa, zenginlik ve onur gibi şeylerin varlığından utanç duyulmalıdır.

 

DOKUZUNCU BÖLÜM

  • Bir gence saygı gösterilmelidir. Onun geleceğinin, bizim şimdiki durumumuza eşit olmayacağını nasıl bilebiliriz? 40-50 yaşına gelip de kendisinden söz etmezse, o gerçekten saygı gösterilmeye değer bir insandır.
  • Hava soğuduğunda yapraklarını en son dökenlerin çam ve servi ağaçları olduğunu anlarız.
  • Akıllı insanlar, kendilerini coşkuya kaptırmazlar. Erdemli olanlar kuşku içinde olmazlar. Gözüpek olanlar hiçbir şeyden korkmazlar.

ONİKİNCİ BÖLÜM

  • Bir kimse benliğine egemen olursa ve toplum kurallarına bağlı kalırsa, o kimseye üstün erdemli kimse denir.
  • Üstün erdemi olan bir insan, konuşmalarında sakıngan ve yavaştır.
  • Üstün insanın ne kaygısı, ne de korkusu vardır.
  • Bir insan, vicdanında yanlış birşey yapmadığına inanıyorsa, neden kaygı duysun? Neden korku duysun?
  • Bağlılığı ve içtenliği birinci ilke olarak ele al; doğruluktan ayrılma; işte bu, erdemi yükseltmektir.
  • Üstün insan, başkalarının iyi yanlarını geliştirmelerini ister; kötü yanlarının gelişmesini istemez. Düşük bir insansa, bunun tam tersini yapar.
  • Üstün bir insan, sağlam özyapılı, dürüst ve doğruluğu seven bir kimsedir. O, insanların sözlerini ölçer, kişiliğini inceler ve başkalarına karşı alçakgönüllü olmaya çalışır. Böyle bir adam, ülkesi ve boyu içinde tanınır. Ünlü bir insana gelince; o, görünüşte erdemlidir; ama, bunun tersini yapar ve kendisinden hiç kuşku duymaz. Böyle bir insan da, ülkesi ve boyu içinde bilinir.
  • Önce, gereken şeyi yapmak ve başarıyı sonra düşünmek. Bu, erdemi yükseltme yolu değil midir; kendisinin zayıf yanlarını anlatmak ve başkalarının kötülüklerini söylememek… İşte bu kötülüğü düzeltmek değil midir? Ufak bir öfkeyle yaşamına kıymak ve ailesini derde sokmak. Bu bir yanılgı değil midir?
  • (İyilikseverlik) Bütün insanları sevmektir.
  • (Bilgi) İnsanları tanımaktır.

ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM

  • Bir prensin kendi davranışları doğruysa, buyruklar çıkarmadan da hükümet işleri yapılabilir. Kendisi dürüst davranmazsa, bir sürü buyruk da çıkarsa, bunlara kimse uymaz.

 

ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM

  • Yakınmaksızın yoksulluğa katlanmak güçtür. Gururu olmayanın zengin olması kolaydır.
  • Büyük ve üstün insanın ilerlemesi yukarıya doğrudur; düşük bir insanın ilerlemesiyse aşağı doğrudur.
  • Eski zamanlarda, insanlar bilgiyi kendilerini yetiştirmek için edinirlerdi. Bu zamandaysa, insanlar bilgiyi başkalarını övmek için elde etmeye çalışıyorlar.
  • Büyük ve üstün insan konuşmalarında sakıngan, ama davranışlarında hızlıdır.

 

ONBEŞİNCİ BÖLÜM

  • Büyük ve üstün insan gerçekten yokluğa katlanır. Küçük bir insansa, yokluk içinde olduğunda, daha çoğunu harcamak ister.
  • Sözlerinde içten ve doğru, davranışlarında saygılı ve dikkatliyse, bu kimsenin davranışı kuzeyin ve güneyin yabanıl boyları arasında bile beğenilir. Sözlerinde içten ve doğru değil, davranışlarında saygılı ve dikkatli değilse, bu insan komşuları arasında beğenilir mi?
  • Konuşulacak bir insan olduğunda, onunla konuşamamak, onu yitirmek demektir. Konuşulamayacak bir insanla konuşmaksa sözlerin boşuna harcanması demektir. Akıllı olan, ne o insanı yitirir, ne de sözleri boşuna harcar.
  • İstençli bilginler ve erdemli insanlar, erdemlerine zarar verecek bir yaşama yolunu aramazlar; dahası, erdemlerini yetkinleştirmek için yaşamlarını bile verirler.
  • Bir insan uzağı düşünmezse, yakın bir zamanda kesinlikle üzüntüyle karşılaşacaktır.
  • Kendisinden çok, başkalarından az isteyen bir insan kendini kötülüklerden uzak tutar.
  • Bir küme insan bir arada olup da bütün gün doğruluk konusunda bir tek sözcük söylemez ve sıradan bir konuda öneriler ileri süremezlerse, onların durumu gerçekten kötüdür.
  • Büyük ve üstün insan, yeteneksizliğinden üzüntü duyar; insanların onu tanımamasından kaygı duymaz.
  • Büyük ve üstün insan kendi kendisini bulmaya çalışır. Düşük insansa başkalarını aramaya çabalar.
  • Büyük ve üstün insan, gururludur; ama kavga etmez.
  • Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkalarına yapma.
  • Büyük ve üstün insanın hedefi gerçekliktir. Yemek onun hedefi olamaz. Kıtlık olduğu zaman bile çift sürülebilir; böylece, bilgiyle kazanç elde edilebilir. Üstün insan gerçeği elde edemeyeceğinden kaygılanır, ama yoksul kalacağından kaygı duymaz.
  • Bir insanın yeterli bilgisi varsa, ama onu tutacak erdemi yoksa, neyi kazanırsa kazansın, sonunda her şeyi yitirir.

 

ONALTINCI BÖLÜM

  • Yararlı olan üç tür arkadaşlık ve zararlı olan üç tür arkadaşlık vardır. Dürüst, içten ve anlayışlı bir arkadaş yararlıdır. İki yüzlü, kurnaz ve çok konuşan bir arkadaşsa, zararlıdır.
  • Büyük ve üstün insanın önlediği üç şey vardır: Delikanlılık çağında, henüz bedensel gücü gelişmemişken, şehveti önler. Güçlendiği ve bedensel gücü geliştiğinde, kavgayı önler. Yaşlandığı ve hayvansal duyguları yok olduğunda da açgözlülüğü önler.
  • Büyük ve üstün insanın korktuğu üç şey vardır: Göğün buyruğu, büyük adamlar ve kutsal insanların sözleri. Küçük insanlar, Göğün buyruğunu bilmezler; bunun için korkmazlar. Büyük adamlara saygıları yoktur. Kutsal insanların sözleriyle alay ederler.

 

ONYEDİNCİ BÖLÜM

  • İnsanlar yaradılışta özdeştirler; ama, iş başındayken birbirlerinden farklılaşırlar.
  • Aldatıcı sözler ve kurnazca davranışlar erdemle bağdaşamaz.

blank

19.Yüzyıl ortalarından sonra Çin toplumunun Batı kültürüyle ve batılı devletlerle doğrudan ilişki kurması Çinlilerin dünya görüşünde ve yaşam biçiminde köklü değişimlere yol açmıştır. 1911 Yılında Çin’de cumhuriyet yönetiminin kurulmasıyla  Konfüçyüs’çülük kurumsal desteğini yitirmiştir. Ancak, ilkeleri ve temel çerçeveleri Çin kültürünün özündeki yerini korumayı her zaman başarmıştır.

 

 

 

blank

 

 

blank
A.Can Ayışık