İSRAİL VE EVANJELİK HIRİSTİYANLARDA ARMAGEDDON BEKLENTİSİ PDF
Last Updated on 19/03/2024 by ahmet can ayışık
İsrail ve ABD “Büyük İsrail” projesinin önemli bir aşamasını daha hayata geçirdiler. Çok kan akıyor. Daha önce de aktı ve bundan sonra da akmaya devam edecek. Ne zamana kadar?
İsa Mesih yeniden dünyaya gelene, “Armageddon” adı verilen “Kıyamet Savaşı”nda Deccal ve ordularını yenene, 1.000 yıl sürecek huzur ve zenginlik krallığını yeryüzünde kurana kadar!..
İsa Mesih’in yeniden yeryüzüne ineceği kehanet ve inancı Evanjelist Hıristiyanlar için en büyük beklentidir, umuttur, uğruna çok önemli çaba gösterilmesi gerektiğine inandıkları bir faaliyettir. Ayrıca, Evanjelist Hıristiyanlar için dünyadaki en önemli ülkelerden biri durumundaki ülke, İsa Mesih’in yeniden yeryüzüne inmesindeki kilit rolü nedeniyle İsrail’dir!
Evanjelist Hıristiyanların en fazla bulunduğu ve yönetiminde etkili olduğu ülke ise ABD’dir. Pentagon ve Beyaz saray Çevresi onlardan sorulur. Önemli üniversiteleri, dernekleri, kiliseleri, medya kuruluşları vardır. Büyük sermayeyi yönetir, kitap, filim ve diziler yayınlamak suretiyle toplumsal algı yaratabilirler. Dolayısıyla, geçmişten günümüze ABD-İsrail ilişkilerinde Evanjelizmin etkisini bilmeden ve anlamadan doğru olarak ne yapılmak istendiği tam olarak anlaşılamaz.
Bugün, Sn. Büşra Elmas tarafından 2017 yılında ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ/DİNLER TARİHİ BÖLÜMÜ’nde yüksek lisans tezi olarak hazırlanmış “Evanjelik Hıristiyanlarda Kıyamet İnancı” adlı çalışmayı yayınlıyoruz.
Konu ile ilgili olarak yaptığımız araştırmalarda neredeyse sayısız kaynak arasından Büşra Elmas’ın çalışmasını seçtik. Çünkü, aslında çok kapsamlı ve katmanlı konu 93 sayfalık tez çalışmasında sağlam referanslar ile oldukça ayrıntılı şekilde ele alınmıştı. Böyle değerli bir çalışmayı kamuya açık tutmaları nedeniyle, Uludağ Üniversitesi başta olmak üzere “Büşra Elmas ve Tez Danışmanı Doç.Dr.Muhammet Tarakçı”ya sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Yayınladığımız çalışmanın bir kısım paragraflarını sarı renk ile işaretleyerek okuyucunun o bölümlere biraz daha fazla dikkat etmesini sağlamak istedik.
Vurgulamak istediğimiz bir başka husus daha var. Yeryüzünde, geleceğe yönelik bir inancın, bir kehanetin sizin için inandırıcı olup olmamasından daha önemli olan şey, onun gerçekleşeceğine inananların maddi ve manevi gücü ile inandıkları şeyin gerçekleşmesi için neleri göze alabileceklerine bağlıdır. İnsan topluluklarının inandıkları yönde çevrelerini, dünyayı şekillendirme gücü buradan gelir. Tam da bu nedenle, zamana ve mekana göre bir kısım inanışların diğerlerine göre anlamlı gelme düzeyinde, inanılırlıklarında farklılıklar ortaya çıkar. Ya da savaşlar…
Armageddon ve Evanjelizm ile ilgili başka kaynaklar da yayınlayacağız. Çünkü, “Türk Çocukları” tarafından iyi bilinmesi gereken bir konu olduğuna inanıyoruz.
Önce, tez çalışmasından bir özet yapalım. Ayrıntılı PDF’si ise özetin devamında. İyi okumalar…
“…
Dünyanın sonu ile ilgili inançlar hem dini hem de seküler akımlarda ilgi çeken bir fenomendir. Evanjeliklerin John Nelson Darby’nin formüle ettiği ahir zaman inancından hareketle şekillendirdiği kıyametle ilgili düşünceleri ise özellikle Birleşik Devletler’de sosyal, dinî ve siyasî meseleler üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Her ne kadar bu inanç Amerika Birleşik Devletleri’nde neşvünema bulmuşsa da İsrail ve başka ülkelere kıyamet senaryosunda önemli roller vermesinden dolayı global bir öneme de sahiptir.
Evanjeliklerin kıyametle ilgili inançları özellikle Amerika’da giderek popüler hale gelen bir konudur. Özelde Evanjeliklerin genel olarak ise Hıristiyanların Yahudilerle ve İsrail ile iyi ilişkiler geliştirmesinin önemli nedenlerinden biri dünyanın sonuna ilişkin inançlardır.
Hıristiyanlık içinde Protestanların sağ kanadında kendine yer edinen Evanjelikler, Kitab-ı Mukaddes’i John Nelson Darby’nin sistematik hale getirdiği dispensasyonalizm doktrini çerçevesinde yorumlayarak kıyametin yaklaştığını iddia etmiş ve dünyanın sonuna ilişkin inançlar ortaya koymuşlardır. Dispensasyonalist görüşte Tanrı’nın İsrail’le olan ahdi devam etmektedir. Dolayısıyla Evanjeliklere göre, özellikle 1948 yılında İsrail’in kurulması ve 1967’de sınırlarını genişletmesi Tanrı’nın İsrail’e vaatlerinin ve böylece en büyük kıyamet alametlerinden birinin gerçekleşmesi olarak yorumlanmıştır.
“Evanjelik” kelimesi, Hıristiyanlık tarihinde pek çok anlamı içerisinde barındırmıştır. Söz gelimi Hıristiyanların kurtuluş öğretisi, Yeni Ahit, Kitab-ı Mukaddes gibi kavramlar için Evanjelik kelimesinin kullanıldığından bahsedilmektedir. 16. yüzyılda ise kelime temel ilkelerinden biri olan “Sola-Scriptura” (Dinî kaynak ve otorite sadece Kutsal Kitap’tır) anlayışı dolayısı ile Protestan reformu ile ilişkilendirilmiş ve Protestan kelimesinin eş anlamlısı olarak kullanılmıştır. Kelimenin ayrıca Puriten ve Pietist gruplar için de kullanıldığı görülmektedir. Benzer şekilde, 18. ve 19. yüzyıllardaki uyanış hareketleri de Evanjelik terimiyle ifade edilmiştir. Dolayısıyla kavramın anlam yelpazesi oldukça geniştir. Araştırma konumuzu teşkil eden Evanjelikler ise genel itibariyle, Amerika’da 1900’lü yılların ortalarında modernizme karşı ortaya çıkmış muhafazakâr Protestanları ifade etmektedir. İkinci olarak, Evanjelik Hıristiyanlar kendi içlerinde dinî ve siyasî anlamda birbirlerinden farklı kanaatlere sahiptirler. Bu nedenle Evanjeliklerin kim olduğu ya da neye inandıkları noktasında efradını câmi bir tanım bulunmamaktadır. Öyle ki Amerika’daki Evanjeliklerin sayısı hakkında bile fikir birliği bulunmadığından bahsedilmektedir. Bu çalışmada kıyamet savaşlarını sona erdirmek ve Tanrı Krallığı’nı kurmak için Hz. İsa’nın yeryüzüne geri geleceğine inanan Evanjelikler ele alınacaktır.
Evanjeliklerin inançları Amerika’da dinî, siyasî ve sosyal anlamda büyük bir etki alanına sahiptir. Dünyanın sonu ile ilgili inançları ise coğrafik olarak daha küresel bir hal almaktadır. Söz gelimi Evanjelikler kıyamet alametlerinin bütün coğrafyalarda görülmeye başlandığını düşünmekte, kıyametle ilgili senaryolarını ise Ortadoğu’da kurmaktadırlar. Ayrıca Evanjelikler dünyanın sonunda Yahudiler ve İsrail Devleti’ne büyük bir rol biçmişlerdir. Siyasi anlamda Evanjelikler ve İsrail arasındaki yakınlaşmanın nedenlerinden biri de söz konusu inançlarda Yahudilere biçilen bu roldür.
Evanjeliklerin tarihin sonu ile ilgili görüşleri, dünyanın sonuna doğru bin yıllık bir barış zamanının yaşanacağı milenyalizm düşüncesinden ve dünya tarihini ilahi iradeye göre çeşitli bölümlere ayıran dispensasyonalizm fikrinden etkilenmiştir.
Hıristiyanlık en başından beri Mesih beklentisi içinde olan ve dolayısıyla tarihin sonunu bekleyen bir din olmuştur. Hıristiyanlık içinde, milenyum ve Hz. İsa’nın ikinci gelişinin birbirine göre zamansal konumu dikkate alınarak ortaya konan amilenyal, postmilenyal ve premilenyal olmak üzere üç farklı görüşten bahsetmek mümkündür. Amilenyal görüşte, İsa’nın geri dönüşü ile milenyum arasında bir ilişki kurulmamakta ve bin yıllık zaman dilimi sembolik olarak yorumlanmaktadır. Postmilenyal yaklaşımda, Hz. İsa’nın bin yıllık refah sürecinden sonra geri geleceğine inanılmaktadır. Premilenyalizme göre ise huzur ve barış dolu bin yıllık dönemin yaşanması için Hz. İsa’nın yeryüzüne geri dönmesi gerekmektedir.
17.yüzyılda özellikle İngiliz Devrimi’nden sonra İngiltere’de etkili olmaya başlayan Puritenler, Mesih’in geri dönüşü ile ilgili beklentilerde Yahudilere ve onların kutsal topraklara geri dönmelerine önemli bir rol biçmiş ve Mesih’in hemen geri döneceğine yönelik ilgiyi arttırmışlardır. Puriten ve Pietistler Mesih’in gelmesinden önce bir milenyum çağının olacağı şeklindeki tarih görüşünü benimsemiş ve bu anlamda Evanjeliklere rol model olmuşlardır.
19.yüzyılda Fransız Devrimi sonrası Yahudilerin kehanetteki durumuna ilgi artmıştır. İskoçyalı bir papaz olan Edward Irving’in vaazları premilenyalist görüşün öne çıkmasında etkili olmuş ve Plymouth Brethren hareketine destek olmuştur. İngiltere’de 19. yüzyılda Evanjelik hareketin ortaya çıkması ile ise kehanetler ve Mesih’in gelişi ile ilgili arzular daha da şiddetlenmiştir. Plymouth Brethren’in liderlerinden John Nelson Darby (1800-1882) premilenyalizm düşüncesini yeniden üretmiş ve Mesih’in yeryüzüne ikinci gelişini Kilise’yi göğe yükseltmek ve dünyanın sonunda krallığı kurmak olmak üzere iki aşamalı şekilde ele almıştır. 19. yüzyılda Darby’nin katkılarıyla gelişen dispensasyonalizm ile kıyametle ilgili düşünceler yeniden canlanmış, kehanet içerikli konferanslarla yaygınlık kazanmıştır. Dispensasyonalizmin başarısı kıyametle ilgili düşünceleri özellikle Amerika’da önemli dinî meselelerin biri haline getirmiştir. Dispensasyonalizmin bu başarı nedenlerinden birisi de o zaman yaygın olan amilenyal ve postmilenyal düşüncenin dünyanın içinde bulunduğu sosyolojik durumu açıklayamamasıdır. Postmilenyal düşünce giderek daha iyiye evrilen bir dünya öngörürken, premilenyalizm gitgide kötüleşen bir dünyadan bahsetmiştir. Özellikle Amerika’da ahlaki ve sosyal anlamda bir çöküş yaşandığını düşünen Evanjelikler açısından premilenyalizm düşüncesi çok daha mantıklı görünmektedir. 1948 yılında İsrail’in kurulması ile pek çok dispensasyonalist Mesih’in gelişinin yaklaştığını ve belki de bu neslin buna şahit olacağını düşünmeye başlamıştır. 20. yüzyılın sonlarına doğru ise kıyamet konulu popüler kitaplar yayınlanmaya başlamış ve giderek daha popüler bir hal almıştır. Günümüzde kıyametle ilgili üç yaklaşımın da Evanjelikler arasında kabul gördüğünü söylemek mümkündür. Ancak, premilenyal görüş en yaygın ve popüleri olduğundan çalışmamız bu görüş çerçevesinde devam edecektir.
Evanjelik Hıristiyanların kıyamete ilişkin düşüncelerini ve bu düşünceler için delil olarak kullandıkları Kitab-ı Mukaddes pasajlarını anlamak için dünya tarihini dönemlere ayıran dispensasyonalizm düşüncesinden bahsetmek oldukça önemlidir. Bu anlayışa göre Tanrı, yeryüzünün yaratılmasından dünyanın sonuna kadar farklı dönemlerden oluşan bir süreç belirlemiştir. Sözlük anlamından hareketle dispensation terim olarak Tanrı’nın dünya işlerini idare etmesi ve dünyaya yönelik planları manasında kullanılmaktadır.
Bu çerçevede dispensasyonalizme göre her bir çağ bir felaketle sonlanmıştır. Sözgelimi “Masumiyet” çağı “Düşüş”; “Bilinç” çağı “Tufan”; “İnsanlık Yönetimi” Babil esareti; “Ahit” çağı Mısır esareti; “Yasa” çağı İsa Mesih’in reddedilmesi ile sona ermiş; dispensasyonalist düşünceye göre içerisinde bulunduğumuz “Lütuf” çağı da karışıklıkların yaşanacağı Felaket Dönemi; hatta gelecek milenyum çağı da Şeytan’ın kısa süreli serbest kalması ile sonlanacaktır.
Dispensasyonalizm Evanjelik teoloji ile iç içedir.
Dispensasyonalistler Yeni Ahit’teki “İsrail” kelimesinin ana akım Hıristiyanlığın yorumladığı gibi “Kilise” anlamına gelmeyeceğini, Kilise’nin de İsrail anlamına gelmeyeceğini belirtmektedirler. Metinsel olarak farklı iki kelime (İsrail ve Kilise) kullanıldığına göre bu kelimelerin Tanrı’nın (seçtiği) farklı milletlere işaret ettiğini iddia etmektedirler. Tanrı verdiği sözden dönmeyeceğine ve Tanrı’nın İsrailoğulları’na Eski Ahit zamanında verdiği bazı vaatler henüz gerçekleşmediğine göre bu vaatler gelecek zamanda meydana gelecek kehanetler olarak anlaşılabilir. O halde İsrailoğulları’na verilen ahit sona ermemiş, geçerliliğini yitirmemiş ya da muhatabını (Kilise ile) değiştirmemiştir; bilakis bu ahit sadece daha sonraki bir zamanda gerçekleşmek üzere askıya alınmıştır. Yahudiler kendilerine vaat edildiği üzere İsrail’e yeniden yerleştirilecekler ve orada Tanrı’nın seçilmiş milleti olma statüsünü yaşayacaklardır. Vaadin ertelenmesinin nedeni İsrailoğulları’nın İsa’yı Mesih olarak kabul etmemeleridir. İsa’nın Mesih olarak kabul edilmemesi Tanrı Krallığı’nın kurulmasında gecikmeye ve İsrail’e yönelik vaatlerin yeni bir mirasçısı olarak Kilisenin oluşturulmasına neden olmuştur. Dolayısıyla bin yıllık krallığın kurulması ile hem Yahudilerin hem de Kilise’nin çıkarları uzlaşacaktır. John N. Darby ve C. I. Scofield başta olmak üzere pek çok dispensasyonalist Tanrı’nın gelecekle ilgili planlarına dahil ettiği iki insan topluluğunun olduğunu ve onları dünyevi ve uhrevi halklar (earthly and heavenly peoples) olarak seçtiğini iddia etmektedir. Bu çerçevede Kilise “Mesih’in bedeni” ve “Tanrı’nın evi” olarak anlaşılırken, İsrail dünyevi krallık ile ilişkilendirilmektedir.
Dispensasyonalistler kıyametten önce Hz. İsa’nın yeryüzüne inip inanan insanları göğe yükselteceğine inanmaktadırlar. Hz. İsa’nın yeryüzüne bu gelişi Tanrı Krallığı’nı kurmak için geleceği İkinci Geliş’ten farklıdır.
Dispensasyonalistlerin kıyamete dair düşünceleri göğe yükseliş sonrası büyük sıkıntıların yaşanacağı yedi yıllık Felaketler Dönemi çerçevesinde şekillenmiştir
Evanjeliklere göre dünyanın sonuna yaklaşıldığını gösteren ve yeryüzünü kıyamet sahnesine hazırlayan bazı alametler bulunmaktadır. Bu alametlerin bazıları içinde bulunduğumuz zamana kadar gerçekleşmiş, bazıları ise henüz vuku bulmamıştır. Kıyamet alameti kabul edilen her bir olaya Kitab-ı Mukaddes’ten referans gösterilmektedir.
Matta İncili’nde “ulusların uluslara, krallıkların krallıklara” savaş açacağından ve bunu deprem ve kıtlıkların takip edeceğinden bahsedilmektedir ve bunlar “doğum sancılarının başı” olarak kabul edilmektedir (24:7). İsa’nın tarif ettiği evrensel savaşın 1914-1918 yılları arasında 1. Dünya Savaşı ile yaşandığı düşünülmektedir. 2. Dünya Savaşı, birincisinin bir devamı olarak görülmüş ve her iki savaşın da Yahudi tarihine büyük etkisi olduğu kabul edilmiştir. 1. Dünya Savaşı’nın Siyonist hareketin büyümesini tetiklediği, ikincisinin ise İsrail’in bir devlet olarak kurulmasına zemin hazırladığı belirtilmektedir.
I.Dünya Savaşı sonucundaki büyük ölümler ve yıkımlar Amerikalı premilenyalistleri dünyanın sonunun yaklaştığına inandırmayı başarmıştır. Özellikle Balfour Deklarasyonu ve Filistin’in İngilizlerin eline geçmesiyle birlikte kutsal toprakların Mesih’in gelişine uygun bir zemin oluşturmak için hazırlandığı düşüncesi ortaya çıkmış ve bu durum Evanjeliklerde büyük heyecan uyandırmıştır. Dünya savaşlarını Mesih’in gelişini hızlandıracak kehanetlerin gerçekleşmesi olarak yorumlamanın kehanete zarar verdiğini düşünenler de olmuştur. Bu düşünceye göre, kehanetlerin gerçekleştiğini söyleyebilmek için söz konusu deprem ve kıtlıklardan önce İsrail’in kurulmuş olması gerekmekteydi. Dolayısıyla bu görüşe göre, 14 Mayıs 1948’de David Ben-Gurion’un deklarasyonuyla İsrail Devleti’nin kurulması, kehanetlerin başlangıç noktasına işaret etmekte ve dünya çapında olacak savaşların da bundan sonra gerçekleşeceği beklenmektedir.
İsrail’in bir ülke olarak ortaya çıkması kehanetin gerçekleşmesi açısından çok önemlidir. İsrail’in “Armageddon’un fünyesi” (Fuse of Armageddon) olduğu düşünülmektedir. İsrail’in bir devlet olarak Filistin topraklarında yerini almasından sonra kıyamete işaret ettiği düşünülen başka bir hadise de Kudüs’ün tamamen Yahudilerin eline geçmesidir.
Bunlardan ilki, kutsal topraklara fiziksel olarak geri dönmek, yani oraya yerleşmek ve orada refah içinde yaşamaktır (Hezekiel, 36:8; 24). İkincisi ise manevi olarak geri dönüştür. Hezekiel’de Yahudilerin “bütün kirlerinden ve putlarından arınacağından” bahsedilmektedir (36:25-27). Yahudilerin İsrail’e fiziksel olarak geri dönüşleri gerçekleşmiştir. Manevi dönüşlerinin gerçekleşmesi için ise daha önceden bulunduğu tarihsel koordinatlarda eski mabetlerinin yeniden inşa edilmesi gerekmektedir. Bunun gerçekleşebilmesi de ancak Kudüs’ün hakimiyetinin tamamen ele geçirilebilmesiyle mümkündür. Bu anlamda İsrail’in 1967 yılında Kudüs, Golan Tepeleri ve Sina Çölü’nü ele geçirdiği Altı Gün Savaşı, Evanjelikleri son derece heyecanlandırmıştır. Altı Gün Savaşı’nın sonunda İsrail’in, tapınağın yeniden inşa edilmesi için gereken toprakları ele geçirmesiyle, tapınağın bir an önce yeniden inşa edilmesi ve kıyametin en kısa zamanda gerçekleşmesi beklenmiştir.
Dünya savaşları, İsrail’in kurulması ve Kudüs’ün ele geçirilmesi, yani kıyametin en büyük üç alameti gerçekleştiği için, sıranın tapınağın yeniden inşa edileceğine dair kehanete geldiği düşüncesi Evanjelikleri heyecanlandırmaktadır. Söz gelimi tapınağın olabildiğince çabuk inşa edilmesi için İsrail’e finans desteği yapan Amerikalı Hıristiyan kuruluşlardan bahsetmek mümkündür. Altı Gün Savaşı sonrasında Yahudilerin Filistin’in tarihi mekanlarını ele geçirmesi, Amerikalı Evanjeliklerin siyasi hususlarda daha ön plana çıkmasında ve İsrail’de etkinliklerini arttırmalarında rol oynamıştır.
Evanjeliklerin kıyamet senaryosunun en önemli parçasını oluşturan Armageddon, kelime olarak Kitab-ı Mukaddes’te yalnızca bir kez geçmektedir. Vahiy Kitabı’nda, Grekçe Ἀρμαγεδδών (Armageddon) ifadesi şeytani ruhların dünya krallarını toplayacağı yerin ismi olarak zikredilmekte ve kelimenin İbranice kökenli olduğu vurgulanmaktadır (16:16). Dolayısıyla yorumcular bu kelimeyi İbranice açısından ele almışlardır. Buna göre kelime İbranicede tepe anlamına gelen רָׁרָׁה (harar) kelimesinin kısaltılmış bir formu olan ר ה (har) kelimesi ile ד דָׁג (gadad) fiilinden türeyip “buluşma yeri” anlamına gelen ve aynı zamanda Filistin bölgesinde bir yerin özel adı olarak da kullanılan וֹדּ גְׁמ (megiddo) kelimesinin birleştirilmiş bir şeklidir ve “Megiddo Dağı” anlamına gelmektedir. Ancak günümüze kadar ulaşan İbranice metinlerde bu iki kelimenin birleşik formuna yani, (h)armageddon ifadesine rastlanmamaktadır. Dolayısıyla Vahiy Kitabı’nda kullanılan tabirin neye ya da nereye işaret ettiği tam olarak tespit edilememiş ve tartışmalar Megiddo kelimesi üzerinde yoğunlaşmıştır.
Eski Ahit’te Megiddo olarak ifade edilen bölgenin düz bir vadi olduğu belirtilmektedir (Zekeriya 12:11; 2 Tarihler 35:22). Bugün de Megiddo olarak bilinen bölge dağlık değildir. Dolayısıyla Vahiy Kitabı’nda “dağ” ismi olarak kullanılan bu tabirin neyi ifade ettiği kapalı kalmaktadır. Bazı yorumcular Vahiy Kitabı’nda söz konusu ifadenin bağlamından yola çıkarak bu bölgenin Babil şehrine işaret ettiğini belirtmişlerdir. Bunun dışında ifadenin herhangi bir coğrafi bölgeye işaret etmediği, Tanrı ile Şeytan arasındaki son çarpışmaya dikkat çeken ve buluşma yeri manasına gelen bir isim olduğu şeklinde yorumlar da yapılmaktadır. Söz konusu tabirle ilgili başka bir yorum da kelimenin Tanrı’nın karşısında yer alanların bozguna uğrayışını ifade eden bir sembol olarak kullanılmasıdır. Kanlı karşılaşmalara sahne olmasından ve literal olarak da “katletme, öldürme” gibi anlamlara geldiği şeklinde yapılan yorumlardan hareketle buranın Tanrı’nın düşmanlarının katledileceği “katliam dağı” anlamına geldiği de iddia edilmiştir. Hem literal olarak Megiddo Dağı manasını hem de kazanılan zaferleri ifade eden bir özdeyiş anlamını bir araya getirerek kullanılmasıyla kelimeye derin bir mana verenler de olmuştur. Söz gelimi, Osmanlı Ordusu’nu Jezreel Vadisi’nde yenilgiye uğratan İngiliz General Edmund Allenby’a elde ettiği başarıdan dolayı “Armageddonlu” ve “Megiddolu” Allenby (Allenby of Armageddon, Allenby of Megiddo) şeklinde lakap takılmıştır. Hıristiyan çoğunluklu ülkelerde Armageddon kelimesi dinî anlamı dışında yeryüzünde meydana gelen doğal ve çevresel felaketler için de kullanılmaktadır. Armageddon kelimesinin, bir bütün olarak kıyamet sürecinde yaşanacak felaketlerin eş anlamlısı olarak kullanımına rastlamak da mümkündür.
Kitab-ı Mukaddes’i bir kehanetler kitabı olarak yorumlayan Evanjelikler ise son bir savaşın yaşanacağı yer olarak yorumlanan “İsrail’in dağları” (Ezekiel, 38:8), “Yehoşafat Vadisi” (Yoel, 3:2), “Zeytin Dağı” (Zekeriya, 14:4) gibi ifadelerin Siyon (ya da Kudüs) çevresine işaret ettiğini, dolayısıyla Armageddon’un da Megiddo Ovası’nı çevreleyen tepelere işaret ettiğini düşünmektedirler. Buna göre Megiddo düzlüğü, Tanak Vadisi, Jezreel Vadisi (Arapça: Merc İbn Âmir), Esraelon düzlüğü olarak anılan bölgeler hemen hemen aynı yere, yani Deccal’ın ordularını toplayacağı yere işaret etmektedir. Evanjeliklere göre Armageddon ile Vahiy Kitabı’nda kastedilen bölge, Jezreel Vadisi’nin yaklaşık 80 km kuzeyinde yer almakta ve Megiddo şehrinin yakınlarında bulunmaktadır.
Felaketler Dönemi, başlangıcından itibaren Deccal ve Deccal’ın karşısında yer alan güçlerin sürekli mücadele halinde olduğu bir kaos sürecidir. Armageddon Savaşı da Felaketler Dönemi’nin sonunda Deccal ve karşıtları arasında gerçekleşeceği beklenen mücadeleler için kullanılan bir tabirdir. Armageddon, aslında tek bir savaşı içermemektedir. Aksine bu dönemde Deccal’ın dünya üzerindeki çeşitli krallarla; Yahudilerle ve son olarak Mesih ile savaşacağı en az üç farklı karşılaşmadan bahsetmek mümkündür. Bu yüzden bazı yorumcular “Armageddon Savaşı” (Battle of Armageddon) yerine “Armageddon Savaşları” (Campaign of Armageddon) demeyi tercih etmektedirler.
Evanjeliklere göre İsa Mesih yeryüzüne dönüp buradaki son savaşı nihayete erdirdikten sonra Tanrı Krallığı’nı kuracaktır. Tanrı Krallığı’nı ifade etmek için İngilizcede kullanılan Kingdom of God tabiri, Kitab-ı Mukaddes’te 67 kere geçmektedir. Tanrı Krallığı ifadesi dışında Kitab-ı Mukaddes’te Göklerin Krallığı ifadesi bulunmaktadır. Bu iki kavramın iki ayrı krallığa işaret ettiğine dair görüşler bulunsa da yaygın kanaat bunların aynı anlama geldiği yönündedir. Matta İncili’nde Göklerin Krallığı ve Tanrı Krallığı ifadeleri aynı anlamda kullanılmıştır (Matta, 19:23-24).
Hıristiyanlar arasında farklı yorumlar ortaya çıkmıştır. Söz gelimi, Katoliklere göre Tanrı Krallığı, çarmıhtan sonraki dirilişle başlayıp devam eden dolayısıyla şu an var olan bir şeydir. Ortodokslar ise Tanrı Krallığı ile Kilise’nin kastedildiğini iddia etmektedirler. Protestanların genel kanaatine göre ise Tanrı Krallığı maddi değil, manevidir ve kişinin kendisindeki Tanrı bilgisine işaret etmektedir. Evanjeliklere göre ise Tanrı’nın hakimiyeti tarih boyunca yeryüzünde farklı şekillerde tezahür etmiştir. Bu anlamda Tanrı Krallığı hem halihazırda mevcut olan hem de gelecekte var olacak bir şeydir. Ancak özel anlamda, yani her yönüyle tam bir krallık olan Tanrı Krallığı ancak Mesih’in gelmesinden sonra kurulacaktır.
Evanjeliklere göre Tanrı Krallığı, vaadinden hiçbir zaman dönmeyen Tanrı anlayışı açısından önem taşımaktadır. Filistin topraklarının tamamının İsrailoğulları’na verileceği konusunda İbrahim’e (13:15), soyundan Mesih’in gelişine kadar devam edecek bir krallığın kurulması hususunda Davud’a (2. Tarihler, 6:16) ve İsrailoğullarının tamamının Filistin topraklarında toplanacağına dair Musa’ya (Tesniye, 30:1-10) verilen vaatler henüz gerçekleşmemiştir. Tanrı’nın İsrail ile ilgili söz konusu vaatlerinin gerçekleşebilmesi için Tanrı Krallığı’nın kurulması elzemdir.
Evanjeliklere göre bu krallık bin yıl sürecektir.
Mesih, krallığın yönetiminde şehit ve azizleri, yani Mesih’in gelini olarak ifade edilen Gerçek Kilise’nin mensuplarını kendisine yardımcı olmaları için görevlendirecektir (Vahiy, 20:4). İnananlar bu dünyadaki amellerine göre krallıktaki yönetimde derece sahibi olacaklardır (Luka, 19:17). Farklı insan ve milletleri bünyesinde barındırmasına rağmen bu krallıkta barış ortamı hakim olacaktır (İşaya, 2:2-4; 11:6-9). Bebek ölümleri olmayacak ve en az yaşam süresi 100 yıl olacaktır (İşaya, 65:17-25).
Tanrı Krallığı için göklerde ve yerde birtakım yenilenmelerin olacağından da bahsedilmektedir. Yeryüzünün krallık için yenilenmesi İsrail’den başlayacaktır (Hezekiel, 47). İsrail bölgesel olarak oldukça genişleyecek ve çölleri verimli topraklara dönüşecektir. Ürünler bereketlenecek, meyve vermeyen ağaç kalmayacaktır. Bütün meyveler gıda olarak tüketilebilecek, yaprakları da şifa olacaktır (Hezekiel, 47:12).
Evanjelikler Tanrı Krallığı’nın bu dünyada kurulacağına inanmaktadırlar. Bu anlamda Tanrı Krallığı ile cennet birbirinden farklıdır. Tanrı Krallığı bin yıl sürecekken cennetin sonsuz olacağına inanılmaktadır. Evanjeliklere göre bin yıllık barış dönemi sonunda yargı günü gerçekleşecek ve cennet cehennem daha sonra başlayacaktır. Adem ve Havva’nın cennetten kovulmalarından itibaren Şeytan ve Mesih arasında bir savaşın başladığını düşünen Evanjeliklere göre, Deccal son savaşta mağlup edildikten sonra dünya günahlardan temizlenecektir.
Katı yönetimiyle Mesih, bin yıllık krallıktaki bazı günahların üstesinden gelecektir. Günahların her türlüsünden kurtulmak, ancak milenyum sonunda sonsuz olarak yaratılacak olan cennette mümkün olacaktır. Ancak, o zaman Tanrı insanların gönüllerini kendisine itaate mahsus kılacak ve böylece günah ortadan kalkacak, Tanrı’nın katı yönetimine de ihtiyaç kalmayacaktır. Günahkar doğası insanı itaatsizliğe sürükleyecek, Mesih’i kurtarıcı olarak kabul ederek Tanrı Krallığı’na dahil olmuş insanların nesilleri iman ile küfür arasında seçim yapabileceklerdir. Krallıkta ölüm, sadece tercihini küfürden yana kullananlar için geçerli olacaktır. Yeni doğanlardan inançsız ve günahkar olanlar ancak 100 yaşına kadar yaşayabilecektir. 1000 yıl yaşamak için inançlı olunması gerekecektir.
…”
Aşağıdaki PDF dosyanın görüntülenmesi internet hızınıza bağlı olarak biraz zaman alabilir. Lütfen bekleyin!
Bütün Türk Çocukları için yayınladık…
Yayınladığımız benzer kaynaklar için:
ORTADOĞU’DA KALICI BARIŞ MASALDIR-EVANJELİZM-BEYAZ SARAYIN GİZLİ DİNİ PDF
ZEYTİNDAĞI FALİH RIFKI ATAY PDF
HİNDİSTAN AVRUPA TİCARET KORİDORU PROJESİ İÇİN GAZZE’NİN ÖNEMİ-RUSYA ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ ANALİZİ
BÜYÜK İSRAİL STRATEJİSİ VE TEVRAT İLİŞKİSİ