ATATÜRK VE TAM BAĞIMSIZLIK-MUAMMER AKSOY-PDF
Last Updated on 20/03/2024 by ahmet can ayışık
Muammer Aksoy’un “Atatürk ve Tam Bağımsızlık” kitabını PDF olarak “bilgedunyali.com”un değerli okuyucularına sunmaktan mutluyuz. Büyük önderimizin tam bağımsızlıktan ne anladığının doğru kavranabilmesi yönünden çok önemli bulduğumuz bu kitabı bütün Türk çocuklarının okumasında fayda görüyoruz.
Muammer Aksoy hocanın ruhu şad olsun!
Muammer Aksoy ve Suikast Eylemi Hakkında Kısa Bilgi:
Yaşamı boyunca tam bağımsız Türkiye mücadelesi veren, laikliğin yılmaz savunucusu, ödünsüz Kemalist Prof. Dr. Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990’da evinin önünde uğradığı suikast sonucu katledilmişti. 1961 Anayasası’nın hazırlanmasından Ulusal Petrol Davası’na, üniversite özerkliği ve basın özgürlüğünden hukukun üstünlüğüne kadar her alanda yurtseverce çalışan Aksoy, “Devlet hukukla yaşar” diyerek, yaşamı boyunca hukuk mücadelesi vermiş bir aydınımızdı.
Yaşamının her anında tam bağımsız, laik, demokratik bir hukuk devleti mücadelesi veren ve “ateşli bir hatip, inanmış bir laik ve kararlı bir Atatürkçü” olarak nitelendirilen Aksoy, 1950’lerde üniversitelerin akademik özgürlüğünün yanı sıra basın özgürlüğü konusundaki mücadelesi ile de ön plana çıkmıştı.
Aksoy,1939’da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra Zürih Üniversitesi Hukuk ve Devlet Bilimleri Fakültesi’nde doktora, Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde asistanlık ve Ankara Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapmıştır. 1957 yılında üniversite yasasında yapılan değişikliklerin üniversitelerin özerkliğine zarar verdiği gerekçesiyle üniversiteden ayrılarak Cumhuriyet Halk Partisi‘ne katılmış, parti meclisi üyesi olmuştur.
27 Mayıs 1960 sonrasında ise yeniden üniversiteye dönerek Siyasal Bilgiler Fakültesi‘nde profesörlük yapmıştır. Kurucu Meclis Antalya İli Temsilciliği ve 1961 Anayasasının hazırlanmasında komisyon sözcülüğü yapan Aksoy 12 Mart 1971 Muhtırası’ndan sonra tutuklanarak yargılanmış, fakat yargılama sonucunda aklanmıştır. 1977’de CHP İstanbul milletvekili seçilmiş, Avrupa Konseyi Türkiye temsilciliği ve Türk Hukuk Kurumu başkanlığı görevlerini yürütmüştür.
12 Eylül 1980’den sonra Ankara Barosu başkanlığına seçilmiş, 1989’da Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Bahri Savcı, Münci Kapani ve Bahriye Üçok gibi Türk aydınlarıyla Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kurmuştur.
Aksoy cinayetinin, sonrasındaki Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Turan Dursun cinayetleri ve 90’lı yıllardaki diğer faili meçhul aydın cinayetlerinin birlikte ele alınması önemlidir. Evet, cinayetler yargı ve polise göre çözülmüştür belki; Selam-Tevhid Örgütü’nün gerçekleştirdiği eylemler olarak dosyaları da kapatılmıştır. Fakat, kamu vicdanı tatmin olmamıştır.
Bakın, Aksoy’un oğlu Arın Aksoy da 2013’te verdiği röportajda, bu kuşkuları şöyle dile getirmiş:
“…Olaydan sonra partiden, çevreden, mahalleden gelenlerle apartmanın içi doluyor. Polis bir bantla olay yerini çevirmiyor. Orası insanların akın ettiği bir yer haline geliyor. Kanlara basılıyor. Hatta orası süpürülüyor. Polis mermi kovanlarından bir tanesini unutuyor, çocuklardan biri bulup polise veriyor. Yani üstünkörü bir çalışma. Bunlar hepsi ispatlarıyla bildiğimiz şeyler. Suikastçının acele kaçtığı da kovanları toplayamamasından belli zaten. 1990’dan 2000’e kadar 10 sene boyunca hiçbir şey yapılmıyor. 1990’lı yıllarda işlenip faili meçhul kalan siyasî cinayetler, Umut Operasyonu adı verilen bir dosyada birleştirilip, bazı dini gruplara mal edildi. Tatbikatta oradaydım. Ferhan Özmen’in anlattıklarında beş çelişki buldum. Tabancada susturucu olduğu söylendi, oysa annem gök gürültüsü gibi bir ses duymuştu. Özmen apartmandan çıkıp sola doğru gittiğini söylüyor, oysa görgü tanıkları sağa dönüp çitten atladıklarını söylemişler. Bu görgü tanıklarının kim olduğunu anlamadık biz. Olaydan sonra silahı kanalizasyona attığını söylüyor. Kanalizasyona atılan silah daha sonra Umut Operasyonu’nda Sincan’daki cephanelikte ele geçiriliyor. Özmen, iki kurşun sıktım diyor. Halbuki babam üç kurşunla öldürüldü. Enseden sıktığını söylüyor. Oysa önden sıkıldı kurşunlar. Bir de mermi meselesi var. Bulunan kovanların olay tarihinde Geco marka olduğu tutanakta yazıyor. 1996’da emanetten alınırken üç adet HP marka deniyor. 6 sene içinde ne olmuş? Bu soruşturmayı ben nasıl ciddiye alayım? Bu adam nerden çıktı, Özmen’i nereden buldular? Söylediği hatalar çelişki bile değil, zaten hiçbiri birbirini tutmuyor. Bu kişi Rambo gibi demek ki! Bir kişi her şeyi yapmış.”
Bu eylemlerin son derece ayrıntılı planlanmış örgütsel cinayetler olduğu ve hatta Türk Gladio’su tarafından gerçekleştirildiği iddiaları her zaman gündemde kalmaya devam edecektir. Gladio ve Türkiye’deki Gladio operasyonları ile ilgili olarak “bilgedunyali.com”da yayınlanmış “AVRUPA VE TÜRKİYE’DE GLADİO-KONTRGERİLLA DOSYASI” araştırmamızı da okuyabilirsiniz. Biraz uzun yazılmıştır; fakat okumanıza değecektir.
İsterseniz şimdi Muammer Aksoy suikasti ile ilgili önemli noktaların üzerinden şöyle kısaca bir geçelim:
- Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kuruluşundan sonra tehditler aldığı bilinen Aksoy mütevazi bir yaşam sürer. Koruması yoktur. Ofisinden evine yürüyerek gidip gelir, Bahçelievler’deki evinden Kızılay’a gideceği zaman otobüse biner. ADD’deki faaliyetleri, irtica konusundaki uyarıları, Türkiye’deki doğal kaynakların satışı, tarihe Emlakbank skandalı olarak geçen yolsuzlukla ilgili hukuki çabalarının Aksoy’u hedef haline getirdiği anlaşılmaktadır. Aksoy, 31 Ocak 1990’da Hürriyet gazetesini ziyaret edip ofisine uğradıktan sonra, 19.00 sıralarında evinin bulunduğu apartmanın girişinde katledilir. Saldırgan, 73 yaşındaki Aksoy’u ikisini kafasına, birini göğsüne doğru ateşlediği üç kurşunla öldürür.
- Aksoy cinayeti, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Çetin Emeç ve 1993’teki Uğur Mumcu cinayetlerinin de habercisidir adeta… Siyasal bir suikast olduğu çok açık olmasına karşın, sonraki diğer cinayetlerde de olduğu gibi çok eleştirilen bir olay yeri incelemesi yapılır. “Devlet büyüklerinin” geleceği düşüncesiyle olay yeri süpürülür örneğin. Üç kovandan bir tanesi mahalledeki çocuklar tarafından bulunarak polise verilir örneğin. Olay yerine güvenlik şeridi bile çekilmediği için onlarca kişi muhtemel kanıtların üzerinde yürür örneğin…
- Suikastten yaklaşık 2 saat sonra jetonlu telefondan gazeteleri arayan bir kişi, “Tesettür konusunda İslam’a karşı takındığı tavır nedeniyle Müslümanlar tarafından cezalandırıldı” diyerek cinayeti “İslami Hareket” adına üstlendiklerini söyler. Fakat, daha sonra gazeteler yine aranır ve bu defa cinayetin “İslami İntikam Örgütü” tarafından işlendiği söylenir. İzmir’deki bir gazeteyi arayan bir kişi ise cinayeti “Müslüman Kardeşler” adına üstlendiklerini ifade eder.
- İlk soruşturmada ve sonraki 10 yıl boyunca suikasti çözmeye yarayacak önemli bir bulguya ulaşılamaz. Bir süre sonra, bir gizli tanık çıkar ve Tempo dergisine verdiği röportajda, seyyar satıcı olduğunu, “Arap”a benzettiği bir kişinin Aksoy’un evinin çevresinde aylarca çöp toplayıcı gibi dolaştığını, cinayetten sonra da ortadan kaybolduğunu söyler. Seyyar satıcı birkaç kez bu esrarengiz adamla karşılaştığını, hatta bu kişinin kendisini ölümle tehdit ettiğini de iddia eder. Bir başka tanık ise Aksoy’u “Arap Selim kod adlı Filistin kökenli ülkücü militanın öldürmüş olabileceği” iddiasında bulunur.
- Gerçekleştirilen İslami Hareket Örgütü ile ilgili operasyonlarda çok sayıda isim yakalanır. Ancak yakalananların Aksoy cinayeti hakkında bilgi sahibi olmadığı açıklanır. Cinayetin ardından Ankara’da gözaltına alınan iki İranlı ise serbest bırakılır.
- Aksoy’un eşi Ülke Aksoy, 1999’da Milliyet’e yaptığı açıklamada şunları söyler:
“…Öldürüldüğü gece bile, çevrede ciddi önlem alınmadı. Denetleme, polis kordonu, çevrede ayrıntılı parmak izi araması gibi şeyler yapılmadı. Kaç kurşun var, ona bakıldı. Nasıl takip edildi, apartmanın içine mi saklanıldı, bunlar açığa çıkmadı. Olay anında evdeydim. Muammer, evin önünde vuruldu ama hiç silah sesi duymadım. Cinayet susturucu ile mi işlendi? Oysa susturucu temin etmek öyle kolay değil. Bunlar açıklığa kavuşmadı. Üstelik öldürüldüğü cadde oldukça işlekti ve herkesin işten çıktığı bir saatte saldırıya uğradı. Katiller bulunamadı, hesap sorulamadı, kanı yerde kaldı… O zaman güç kimde? Katillerin bulunamamasında iki ihtimal var. Ya görevlilerin yeterince bilgi ve beceriye sahip olmaması, ya da bunların bu işi yapanlarla bir bağlantılarının olması. Cinayetin işlendiği dönemde Turgut Özal Cumhurbaşkanı, Yıldırım Akbulut Başbakan, Nusret Demiral DGM Başsavcısı, Mehmet Ağar da Ankara Emniyet Müdürü. Bu insanlarla cinayet nasıl çözülür? Bugüne kadar böyle bir cinayet ancak çözülmek istenmediği için çözülmemiştir. Yoksa çözülmemesi mümkün değil. Önce, emniyet kadrolarının değişmesi gerek. Bu işi amaç edinen yetenekli insanlar gelir, belki o zaman aydınlanır. Mehmet Ağar, gazeteciler cinayetle ilgili sorular sorunca ‘Üstüme gelmeyin’ cevabını verdi. Bu bir cevap değildi…”
- Ocak 2000’de Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun Beykoz’daki villasına yapılan operasyonda bulunan hard disklerdeki bilgilerden İstanbul’da “Tevhit-Selam / Kudüs Ordusu” adlı örgütün İran bağlantısıyla eylemleri yaptığı şüphesi doğar. Sadece Uğur Mumcu cinayeti değil, aynı örgütün Muammer Aksoy, Bahriye Üçok suikastleri gibi başka pek çok eyleme imza attığı söylenir.
Yapılan operasyonlarda iki kişi yakalanır. Bu iki kişiye, Mumcu cinayeti başta olmak üzere Ankara’da işlenen benzer suçlarla ilgili tatbikat yaptırılır. Her ikisinin de cinayetleri kabul ettiği, ayrıntılarla basının önünde bilgi verdikleri görülür. Ancak bu iki ismin, Yusuf Karakuş ve Abdülhamit Çelik’in asıl şüpheliler olmadığı kısa süre sonra ortaya çıkar. İki sanık da işkence altında ifade verdiklerini söyler. Bu defa Karakuş ve Çelik’in bağlı olduğu aynı örgütün üst düzey isimlerine yönelik operasyonlar yapılır. Soruşturma Temmuz ayında tamamlanır. İlk gözaltına alınan gruptakilerin verdikleri isimler doğrultusunda Ferhan Özmen liderliğinde olduğu ileri sürülen yeni bir grup gözaltına alınır ve tutuklanır. Özmen, yapılan tatbikatta Aksoy cinayetini işlediğini kabul eder.
- İlk yargılama sonunda sanıklardan Necdet Yüksel, Rüştü Aytufan ve Ferhan Özmen’e “Anayasal düzeni cebren değiştirmeye teşebbüs etme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir. 2002’de Yargıtay, Necdet Yüksel’e ve Rüştü Aytufan’a verilen hapis cezalarını onar. Hakkındaki ilk karar bozulan Özmen’e 28 Temmuz 2005’te Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ağırlaştırılmış müebbet, Ekrem Baytap’a da 15 yıl hapis cezası verilir. 2006’da Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Özmen hakkındaki kararı onar.
- Cinayetlerin İran istihbaratının faaliyetleri sonucu işlendiğine yönelik mahkeme kararlarına rağmen, Türkiye’nin İran’a yönelik herhangi bir girişimde bulunmaması “örgütün arkasında İran var” iddiasının inandırıcı olmasını önlemiştir bize göre. Cinayetleri organize ettiği söylenen örgütün silahları ve patlayıcıları nereden edindiği, bu örgütün nasıl birdenbire çözülebildiği, örgütün kimlerden talimat aldığının ve Türkiye’de kimlerle işbirliği yaptığının ortaya çıkartılamaması gibi hususlar sözkonusu suikastlerin çözüldüğü duygusunu kamu vicdanında zedeler.
Bilgedunyali.com olarak Aksoy ve ardından işlenen bu acı cinayetleri yeniden gündeme getirdik, çünkü, bu cinayetlerde de Gladio izleri görüyoruz. Benzer acı dönemlerin bu güzel ülkemizde bir daha yaşanmasını istemiyoruz. Dileriz yaşanmaz…
Aşağıdaki PDF dosyanın görüntülenmesi internet hızınıza bağlı olarak biraz zaman alabilir. Lütfen bekleyin!
Sözkonusu PDF için kaynak:
https://turuz.com/storage/Turkologi-4-2020/0549_Ataturk_Ve_Tam_Baghimsizliq_Muammer_Aksoy_2014-179.pdf