ATATÜRK VE TÜRK DEVRİMİ

10 Kasım 1938 ATATÜRK’ün ÖLÜMÜ ve CENAZE TÖRENİ

Last Updated on 19/03/2024 by ahmet can ayışık

blank

 

10 Kasım 1938’de Atatürk bu ölümlü ve geçici dünyaya gözlerini kapar. Türk milleti, Atatürk’ün ölümüyle derinden sarsılmıştır. Sonraki yıllarda bu derin sarsıntı daima tazeliğini korumuştur. Atatürk öldükten sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin başına İsmet İnönü geçer ve Türkiye’de İsmet İnönü’lü Tek Parti Dönemi başlar.

Mustafa Kemal Atatürk, bağımsızlık savaşını kazanarak Türkiye Cumhuriyeti’ni  kurduktan sonra, Türk Ulusal Devrimi’ni yapmak ve yükseltmek için geceli gündüzlü çalışmaya devam eder.

Ancak, 1938 yılının başlarında ciddi sağlık sorunları başgösterir. Vücudunda oluşan kaşıntılar ve burun kanamaları sıklaşmaya başlar, doktorları nedenini bulamazlar ya da düşündükleri şeyin gerçek olmamasını dilerler. Ama hastalığı ilerler. 

Atatürk bir karaciğer hastalığı olan siroza yakalanmıştır. 7 Kasım sabahı saat 12.20’de Ata’nın vücudundan son kez su alınır. Ardından tahmin edilen koma hali 7–8 saat sonra gerçekleşir. Ateşi yükselmiş, hafif bir unutkanlık başlamıştır. 8 Kasım günü fenalaşır, ara sıra hizmetkarların tuttukları tasa koyu kahve rengi pıhtılaşmış kan çıkarır. Bu günleri, en yakını Hasan Rıza Soyak şöyle anlatmaktadır:

“Tuvalet masasının üzerindeki saate baktı, herhalde iyi göremiyordu ki bana sordu.

– Saat kaç?

– (Cevap verdim.) 7.00 efendim.

Aynı soruyu birkaç defa daha sordu. Arkamdan Neşet Ömer İrdelp (Doktoru) yanaşıp rica etti:

– Dilinizi çıkarır mısınız efendim.

Nafile artık söylenenleri anlamıyordu. Başını biraz sağa döndürerek doktora dikkatle baktı ve “Aleykümselam” dedi. Son sözü bu oldu. Tam 30 saat sonra komaya girdi.

9 Kasım 1938; geceyi rahatsız geçirdi. Durumu ağırlaşarak ciddiyetini devam ettirmekteydi.

10 Kasım 1938 günü; göğsü durmadan inip çıkıyordu. Odada ve bütün sarayda tam bir sükunet vardı. Hıçkırık sesleri duyuluyordu. Saat tam 9’u 5 geçe birdenbire gözleri açıldı. Bir an sert bir hareketle başını sağa çevirdi. İlahi bir aşk ile bağlandığı ve inandığı aziz milletini son defa askerce selamladı. Birkaç saniye sonra o azametli varlık ölümsüz hayatına kavuştu.”

Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938 günü saat 9’u 5 geçe Dolmabahçe Sarayı’nda gözlerini son kez açarak bakar ve kapatır. Atatürk, maddi hayattan ayrılmıştır. Vefat gerçekleştiğinde; doktorları Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, Prof. Dr. Mim Kemal Öke, Dr. Nihat Reşat Belger, Prof. Dr. Akil Muhtar Özden, Prof. Dr. Hayrullah Diker, Prof. Dr. Süreyya H. Serter, Dr. Kamil Berk ve Dr. Abrevaya Marmaralı tarafından yazılan şu raporla tespit edilir:

“Reisicumhur Atatürk’ün umumi hallerindeki vahamet dün gece saat 24’te neşredilen tebliğden sonra her an artarak bugün 10 İkinciteşrin 1938 Perşembe sabahı saat dokuzu beş geçe Büyük Şefimiz derin koma içinde terk-i hayat etmişlerdir.  İkinciteşrin 1938”

Atatürk’ün öldüğü gün intihar eden Yaveri Salih Bozok, 10 Kasım 1938 gününe dair hatırladıklarını şöyle aktarır:

“…Maddi manevi hiç bir kuvvet, hiç bir mucize artık onu kurtaramayacaktı. Saraya uykuda yürüyen adamlar gibi gidip geliyordum. O günlere ait hiç bir hatıramı tesbit etmeye muvaffak olamadım. Birisi adımı sorsa cevap verecek halde değildim. Yalnız Atatürk’ün öldüğü günü hiç unutamıyorum.

Hekimler büyük ölünün odasından çıktıkları zaman yüzüm kim bilir nasıl korkunç bir hal almış ki operatörü Mim Kemal Bey telaşlanarak: “Nereye gidiyorsun?” diye sormaya mecbur oldu. “Hiç dedim, gidiyorum. İşim bitti artık.”

Fakat Mim Kemal Bey bırakmadı. Kolumdan tutarak aşağı kadar indirdi. Kalbim iki değirmen taşı arasına düşmüş bir buğday tanesi olsa, ancak bu kadar ezilirdi. Ne ağlayabiliyor, ne konuşuyor ne de konuşulanları anlayabiliyordum.

Bir ara büsbütün kendimden geçmişim. Odadan deli gibi fırladım.

Nereye? diye arkamdan koştular.

Şimdi geliyorum! dedim.

Fakat bundan sonrasını hiç ama hiç hatırlamıyorum. Gözümü açtığım zaman kendimi hastanede buldum.”

Tanıklar da şöyle anlatır:

“…Evet, Salih Bozok kendisini vurmuştur. Çünkü, Atatürk öldüğü an odasına girmiş ve o büyük adamın ellerini öpmek suretiyle ona veda ettikten sonra aşağı kata inerek boş bulduğu Muhafız Kumandanı İsmail Hakkı Tekçe’nin odasına kendini atmıştır. Birkaç saniye sonra mezkur odadan bir silah sesi işitenler kapıyı açıp da içeri girdikleri zaman onu kanlar içinde yerde bulmuşlardır. Tabancasından kalbine sıktığı bir kurşun onu yere yıkmıştı. Bir iki milimetrelik bir sapma ile kalp hedefini bulamayan bu mermi, bütün ciğerini boydan boya delip geçmiş, sırtında saplanıp kalmıştı. Fazla miktarda kan kaybettiğini gören operatör Mim Kemal Bey onu derhal Şişli Sıhhat Yurdu’na kaldırıp ameliyata almak suretiyle hayatının kurtulması hususunda en büyük yardımcı olmuştur.”

Dolmabahçe Sarayı üzerindeki bayrak yarıya indirildiğinde bunu fark edenler şiddetli bir heyecanla ağlamaya başlar. Kötü haber çok çabuk yayılır. Her yerde, Dolmabahçe’de olduğu gibi büyükelçilikler, konsolosluklar, resmi dairelerde de bayraklar yarıya indirilir. Türk Milleti’nin en büyük yası başlamıştır!

Saat 12’de, Dolmabahçe Sarayı’nın cadde tarafındaki büyük kapısı kapatılır. Resmi ziyaretçiler ve diplomatik temsilciler burada açılan saygı defterini imzalamak için gelirler. Atatürk’ün ölümü üzerine radyodan okunan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Resmi Tebliği şöyledir:

“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Resmi Tebliğidir; Müdavi ve müşavir tabiplerinin neşredilen son raporu Atatürk’ün dünyaya gözlerini kapadığını bildirmektedir. Bu acı hadise ile Türk vatanı büyük yapıcısını, Türk Milleti Ulu Şefini, insanlık büyük evladını kaybetti. Milletimize içimiz yanarak bu tarife sığmayan ziyandan dolayı en derin taziyelerimizi sunarız. Kederlerimizin tesellisini ancak ve ancak onun büyük eserine bağlılıkta ve aziz vatanımızın hizmetinde ararız. Şunu da her şeyden evvel belirtmeliyiz ki, ölmez olan onun büyük eseri Türkiye Cumhuriyeti’dir. Hükümetimiz, içinde bulunduğumuz bu mühim anda, bugüne kadar olduğu gibi dikkatle vazife başındadır. Müesses olan nizami ve vaziyeti idame hususunu, büyük Türk Milleti’nin hükümeti ile tek vücut olarak teyit ve temin edeceğine şüphe yoktur. Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 33. maddeleri mucibince Büyük Millet Meclisi Reisi Abdülhalik Renda, Reisicumhur Vekaleti vazifesini deruhte etmiş ve ifaya başlamıştır. Yine Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 33. maddesi gereğince Büyük Millet Meclisi derhal yeni reisicumhuru seçecektir. Türkiye’nin en büyük makamına Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na göre geçecek kişinin etrafında hükümeti ile şanlı ordusu ile ve bütün kuvveti ile Türk Milleti sarsılmaz bir varlık olarak toplanacak ve yükselmesine devam edecektir. Bugün ayrılığına ağladığımız Büyük Şefimiz Atatürk, her vakit Türk Milleti’ne güvendi. Eserlerini bu güvenle yaptı. İdamesi esbabını da istikmal ederek güvenle büyük milletimize bıraktı. Ebedi Türk Milleti onun eserlerini ebediyetle yaşatacaktır. Türk gençliği onun kıymetli mirası olan Türkiye Cumhuriyeti’ni daima koruyacak ve onun izinde yürüyecektir. Kemal Atatürk Türk’ün tarihinde ve gönlünde daima yaşayacaktır.”

Halk yığınları, kara haberle ilgili son neşriyatı almak üzere gazetelerin matbaalarına akın eder

Resmi bildiri, acı haberi her tarafa yaydıktan sonra; eğlence yerleri, kahvehaneler, sinemalar, tiyatrolar, birahaneler kapılarını kapatırlar, reklamlarını kaldırarak, bütün ışıklarını söndürürler. Milli Yas ve büyük acı yaşanmaya başlamıştır…

Aynı gün, Atatürk’ün cenazesi, tahnit işlemine başlamadan önce, o zaman İstanbul Üniversitesi İslam Araştırmaları Enstitüsü öğretim üyelerinden olan Ord. Prof. M.Şerafettin Yaltkaya’nın nezareti altında İslam örflerine uygun olarak yıkanır. Tahnit işlemi, hastalığı süresince müşavir hekimleri olan beş kişilik kurulun iki üyesi Prof. Dr. Mustafa Hayrullah Diker ve Prof. Dr. Süreyya Hidayet Serter tarafından titizlikle yapılır. Münir Hayri Egeli de kendilerine yardım eder. Atatürk’ün yüzünün ve ellerinin maskını da alan doktorlar, tahnit işlemini 11 Kasım 1938 günü akşamı tamamlarlar. Tahnit işlemi; cenazenin ne zaman ve nereye yapılacağı henüz bilinmeyen Anıtkabir’de fiilen toprağa verilinceye kadar muhafaza edileceği için uzun süreliğine yapılır. İşlem tamamlandıktan sonra, cenaze Dolmabahçe Sarayı’nın aşağı katında bulunan muayede salonuna indirilerek hazırlanan katafalkın üzerine konur.

12 Kasım’da İsmet İnönü İkinci Celal Bayar kabinesini onaylar. Aynı gün üniversite gençliği İstanbul Üniversitesi’nde büyük bir toplantı yapar. Rektör Celal Bilsel’in başkanlığında bütün fakültelerden yığın yığın toplanan gençler gözyaşları içinde Ata’yı anarlar.

13 Kasım’da basının manşetlere taşıdığı muazzam mitingde, on binlerce Türk genci Taksim Meydanı’nda toplanır ve Genç Mustafa Kemaller ardı arkasına verilen nutuklarla Ata’nın onlara bıraktığı Türk Devrimi’ni ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kanları pahasına koruyacaklarına dair ant içerler. Sonrasında, Atatürk Abidesi’ne siyah çelenk koyarlar. Bu mitingleri İzmir ve Ankara başta olmak üzere tüm yurtta yapılan mitingler izler.

Bu sırada İstanbul Valiliği’nin gündeminde Ata’nın Cenaze Merasimi Programı, hükümetin gündeminde de geçici kabrinin yerinin tayini vardır. Kabinede geçici kabrin yeri konusunda Etnografya Müzesi düşüncesi Milli Savunma Bakanı Kazım Özalp tarafından ortaya atılır ve kurulan yeni kabinede İçişleri Bakanı olan Refik Saydam da bu öneriye destek verir. Bakanlar Kurulu toplantısından sonra, hükümet adına bir tebliğ yayınlanır ve geçici kabir yeri olarak Etnografya Müzesi belirlenir. Milli Savunma Bakanı Kazım Özalp, 13 Kasım’da yayınladığı bir genelgeyle cenaze töreni programının ana hatlarını açıklar. Bu genelgeyle, Resmi Cenaze Töreni’nin 21 Kasım 1938 Pazartesi günü yapılacağı, Atatürk’ün cenazesinin Dolmabahçe Sarayı’nın muayede(merasim) salonunda bulundurulacağı, 6 General, Albay veya Yarbay tarafından saygı nöbeti tutulacağı, 19 Kasım günü saat 08.30’da cenazenin Ankara’ya nakil işleminin başlayacağı, İstanbul, Ankara ve yolda cenaze alayına 1. Ordu Komutanı Fahrettin Altay’ın komuta edeceği bildirilir.

14 Kasım’da, Meclis’te saat 15.00’da başlayan oturum, güvenoyu alan Celal Bayar hükümeti üyelerinin okunmasıyla başlar. Aralarında Refik İnce, Esma Nayman, Fazıl Ahmet Aygaç ve Muzaffer Göker’in de bulunduğu milletvekilleri söz alırlar. Mecliste daha sonra Atatürk’ün Cenaze Merasimi için yapılacak sarfiyat hakkındaki kanun teklifi görüşülür. Ata’nın Aziz naaşının Ankara’ya nakli, burada yapılacak merasim için dost devletlerden gelen heyetlerin ve askeri kıtaların konaklaması, ağırlanmaları ve diğer tüm hazırlıklar için 500 bin liralık tahsisat kabul edilir. 1. Ordu Komutanı Orgeneral Fahrettin Altay, İstanbul Garnizon Komutanı Korgeneral Halis Bıyıktay ve Merkez Komutanı İhsan Ilgaz, 15 Kasım günü Dolmabahçe Sarayı’na gelerek son hazırlıkları gözden geçirirler.

Aynı gün, Başbakan Celal Bayar, Ata’nın cenazesinin Ankara’ya intikaline İstanbul’dan itibaren refakat etmek üzere, İçişleri Bakanı ve Parti Genel Sekreteri Dr. Refik Saydam ile beraber 12.15’de İstanbul’a varır. Motorla doğruca Dolmabahçe Sarayı’na giderek Büyük Ata’yı ziyaret eder. 16 Kasım’da Celal Bayar kabinesine TBMM’de güvenoyu verilir. Aynı gün, spor müsabakalarının Milli Matem dolayısıyla Ata’nın ölümünden itibaren bir ay, yani 11 Aralık 1938 tarihine kadar yapılmaması kararı alınır.

Atlı ve motosikletli polislerle çevrili saray kapısında, tören üniformaları ile yüksek rütbeli subaylar, Dünyanın En Büyük Komutanı’nın huzurunda yapacakları son resmi geçide çıkmak üzeredirler.

Kurduğu orduyu, rektörü, dekanı ve profesörleri ile yetiştirdiği aydın gençliği ve yedisinden yetmişine kadar hasretinin ateşi ile tutuşturduğu halkını, artık huzuruna kabul edebilir. Atatürk, ilk dil kurultayını heybetli bakışlarla takip ettiği her zamanki köşesinde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin “Altı Oku”nu temsilen yanan altı meşalenin ortasında, şerefini kurtardığı Türk bayrağı ile örtülmüş olarak abanoz tabutun içindedir. Türk Milleti’nin En Büyük Meşalesi’nin başında genç subaylar ve tunç yüzlü Mehmetçikler saygı nöbeti tutmaktadır.

Çelenkler gelmeye başlamıştır. En başta Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün çelengi olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, Meclis Başkanı’nın, Başbakan’ın, Genelkurmay Başkanı’nın çelenkleri Ata’nın ayakucuna koyulur. Konulan çelenkler, “İşte biz buradayız, yanındayız! Sana Ankara’nın kalbini getirdik” der gibi ve tabutuna sarılıp onu teselli eder gibidirler. Atatürk de milletiyle bütünleşmeye hazırdır…

Saat 10.00 ‘da muayede salonunda kılıç ve mahmuz şakırtıları duyulur. Başlarında Orgeneral Fahrettin Altay olmak üzere, Ordunun protokole dahil Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri’ne mensup üst rütbeli komutanlar salona girerler. Bu sırada saygı nöbetleri değişmekte ve saygı nöbetini Generaller almaya başlamaktadır. Ulu Önder’in ziyaretçileri program sırasıyla salonun kule kapısından geçerek bahçeyi dolaşmakta, muayede salonuna girmekte, geniş avizenin altında çiçeklerin birbirine karışan kokusu ile kır bahçesine dönen salonda Ata’nın huzurunda eğildikten sonra diğer kapıdan çıkmaktadır. Ordunun geçişini 10.15‘te sivil erkan takip etmiş ve daha sonra 10.30‘da Rektör Cemil Bilsel’in yaşlı gözleriyle başkanlık ettiği eğitim kafilesi, Atatürk’ün cumhuriyeti emanet ettiği, gerilmiş yüzleri gurur dolu Türk Gençliği huşu içinde Ata’nın huzurundan geçerler. Onları Harp Akademileri, Cumhuriyet Halk Partisi ve İzciler izler. Ardından, ortaokul çağındaki Atatürk kızları bu acıklı sahnenin dekoru arasında görünürler. Hiç kimse kendini tutamaz durumdadır. Tutulamaz acı bir gözyaşı selidir artık. Devamında, Asil Türk Milleti; Kadın, erkek, çoluk-çocuk, genç-ihtiyar bir halk selidir; hıçkırıklar, iniltiler feryatlar ve dinmez gözyaşları; fenalaşıp kollarına girilerek salondan çıkarılanlar, üzüntüden bayılanlar; durmayan bir sel halindeki bu akış, akşama doğru büsbütün yoğunlaşır. Herşey, O’nun bütün yaşamında arzuladığı gibi sade ve içtendir. 17.00’da caddelerde daha geniş ölçüde izdiham oluşur. Trafiğin durmamasına çalışan polislerin gayreti, artan izdiham nedeniyle büsbütün sonuçsuz kalmaktadır. Dolmabahçe’nin kapısında gittikçe artan kalabalık, saat 24.00’a kadar Ulu Önder’i ziyaret eder. Ziyaretin bu ilk gününde gece yarısı kapılar kapanana kadar Ata’nın tabutu önünden tam 150 bin kişi bir insan seli halinde akıp geçer.

Ziyaretler 17 ve 18 Kasım günleri de sabah saat 10.00’dan gece saat 24.00’a kadar sürecektir. Fakat Dolmabahçe’ye akan halk selini durdurmak adeta mümkün değildir. Halkın bu yoğun ilgisini gören Orgeneral Fahrettin Altay ve Vali Muhittin Üstündağ, aldıkları kararla sarayın kapılarının kapatılmamasına ve  ziyaretlerin sabaha kadar sürdürülmesine karar verirler. Cemal Kutay o anı yaşamış bir gazeteci olarak Türk Milleti’nin Atatürk’ü görmek için akın akın huzurundan geçişlerini şu cümlelerle betimler:

“Zerrece protokol, merasim, telkin, hiçbir fani hissin izi yoktu. Bir millet, evet bütün bir millet bir vatandaşı için kendisine başta haysiyet ve istiklal, bütün güzel ve iyi şeyler armağan etmiş, bu uğurda nefsini feda etmiş şefkatli bir babadan öksüz kaldığında nasıl gözyaşı döker? Asrın büyük hadisesine şahit olmayanları yazı-söz-fotoğraf-beste-tablo hiçbir şeyle anlatmak mümkün değildir bu vefa ve minnet selini. Ziyarete gelenler arasında kadınlar çoğunluktaydı. Her türlü hayat şartları içindeki her semtten kopup gelen on binlerce insan arasında Türk kadını Atası’nı son bir kez görmeye geldi”

Ziyaretler esnasında çok feci bir olay da meydana gelir. Dolmabahçe Sarayı’na 17 Kasım günü saat 20’den sonra Atatürk’ü son bir defa görebilmek için iki yüz binden fazla vatandaş gelir. İzdiham öyle fazladır ki bütün tedbirlere rağmen, 11 kişi kalabalık arasında ezilerek hayatını kaybeder. Kırk kişiden fazla da yaralı vardır. Ölen vatandaşların isimleri şöyledir:

“Deniz Yolları İşletmesi Müdürü Raufi Manyas’ın kızı Bilun (16 yaşında), İstiklal Caddesi’nde 236 Numarada oturan Anna. (58 yaşında), İstiklal Caddesi’nde Gönül Sokağında Yıldırım Apartmanı’nda Bayan Roya Koşnir, İstiklal Caddesinde Gönül Sokağı’nda Bayan Roya Koşnir’in Kızı Bella Koşnir, Bakırköy den Aşçı Hatice (55 yaşında), Kurtuluş’tan Sütçü Diyamendi (40 yaşında), Topkapı’dan Arpaemini Yokuşu Sokağı’nda oturan Abdülhamit (50 yaşında), Aksaray‘da Laleli Caddesi’nde 8 Numara’da oturan Bayan Kevser Mehmet (35 yaşında), Tarlabaşı’nda 19 Numara’da oturan Satenik Ohannes (35 yaşında), Saint Benoit Lisesi Öğrencisi Paul Kuto (15 yaşında), Beyoğlu’nda Lüksemburg Otelinde Belçikalı Leon22.”

Açık bir şekilde görünmektedir ki ölen Türk vatandaşlarının dini, milleti farklıdır ve bu vatandaşlar Atatürk sevgisiyle O’nu son bir defa görmek üzere Dolmabahçe Sarayı’na gelmiş ve maalesef izdiham nedeniyle hayatlarını kaybetmişlerdir.

Dolmabahçe Sarayı’nda tören hazırlıkları saat 05.30 olmadan başlar. Bu tarihi günü kaydetmek için dünyanın dört bir tarafından gelmiş sinema operatörleri Türk ve yabancı foto muhabirleri ve gazetecileri, saray bahçesinde yerlerini alırlar. Atatürk’ü Sarayburnu’na götürmek üzere Dolmabahçe Sarayı’nın girişi önüne on buçukluk bir sahra topu arabası getirilmiştir. Topun üzerinde özel tertibatlı bir sehpa vardır ve bu sehpanın kenarındaki pirinç levhada şu satırlar yazmaktadır: “Atatürk’ün top üstünde naklinde kullanılan sehpa (19.11.1938)” Top arabasındaki pirinç plakada da şu satırlar vardır:

“Büyük Milli Kahraman’ın Aziz Naaş’ını bu top arabası taşımıştır (19.11.1938)”

Ortalık ağarmaya başlamıştır ve hafif bir yağmur çiselemektedir. Merasimde bulunacak kişiler birer ikişer saraya gelmektedirler. Saat 07.00’ye kadar, üniversite öğrencileri ile askeri tıbbiyeliler başta olmak üzere protokolde bulunanlara mihmandarlık etmek üzere görev alan herkes görevinin başındadır. İstanbul Valiliği ve Belediye Başkanlığı’nın yayınladığı cenaze programına uygun olarak törende bulunacak kişi ve kuruluşlar sabah sekiz olmadan Dolmabahçe Sarayı’nın dış kapısından Beşiktaş’a doğru olan alanda, mülki erkan ve konsoloslar, protokol memurları tarafından gösterilen yerlerini alırlar. Konsoloslar, silindir şapka ve frak; askeri erkan ise kılıçlı tören üniformalarını giymiş olarak hazır bulunmaktadırlar. Çelenkler de saat 07.30‘da sarayın dış kapısının tophane tarafında koyu renkli kıyafet giymiş taşıyanları ile birlikte hazırdır.

blank

Saat 07.15’te Türkiye Büyük Millet Meclisi namına merasimde bulunacak olan heyet de gelir. Bu sırada merasim komutanı Orgeneral Fahrettin Altay da hazırlıklarla bizzat meşgul olmaktadır. Saat 07.30‘da saygı nöbeti değiştirilir ve Orgeneral Fahrettin Altay, General Cemil Cahit, General Halit Bıyıktay, General Kemal Doğan ve General Salih Omurtak nöbet alırlar. Saat 07.45’e geldiği zaman Atatürk’ün son nöbetini Muhafız Alay Komutanı Albay İsmail Hakkı Tekçe, Başyaver Celal, Yaver Nahit, Cevdet, Şükrü ve Muhafız Bölük Komutanı Veysi alırlar. Bu son nöbet zarfında Atatürk’ün huzurunda Milletvekilleri Kılıç Ali, Recep Zühtü, Hasan Cavit, Hasan Rıza Soyak ve eski yaverleri Giresun Milletvekili Mazhar da bulunmaktadır.

Saat 07.50’de Atatürk’ün cenazesini taşıyarak top arabasına götürecek olan 12 general salona girer. Bu generaller; Ekrem Baydar, M. Sabri Turtuğ, Y. Ziya Ekiner, Nuri Yamut, Tümgeneral İshak Avni, Tümgeneral Osman Tufan, Salim Cevat Ayalp, Hakkı Özgener, Enis Erkoçak, M.Zeki Erokay, Kurtcebe Noyar ve Kemal Doğan ile Atatürk’ün cenazesi arkasında O’nun İstiklal Madalyası’nı taşıyacak olan Tümgeneral İlyas Aydemir’dir. Bu sırada Roma’dan İstanbul’a gelmiş olan Atatürk’ün dostu Afgan Eski Kralı Amanullah Han ve Oğlu, mihmandarları ile saraya gelir. Salona giren Generaller önce tabutun üzerindeki örtüyü kaldırırlar ve tabutu salonun ortasında büyük avizenin altına konmuş iki masa üzerine yerleştirirler. Cenaze namazı kılınacaktır ve Atatürk’ün ailesi namazın resmi merasimden önce kılınmasını istemektedir. Kardeşi Makbule Hanım, daha önceden ağabeyinin cenaze namazının nerede kılınacağını, Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak’a sormuştur. Cenazenin bir camiye götürülmesinin dinen şart olup olmadığı, devrin büyük din alimlerinden, İstanbul Üniversitesi İslam Araştırmaları Enstitüsü Ord. Prof. Mehmet Şerafettin Yaltkaya’dan sorulmuş, Yaltkaya, böyle şer’i bir zorunluluk olmadığını, fakat bir kere de Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Rıfat Börekçi’ye sorulmasını istemiştir. Milli Mücadele’nin ilk günlerinden beri Atatürk’ün yanında yer almış, Cumhuriyet’in ilk Diyanet İşleri Başkanı olan Rıfat Börekçi, Yaltkaya’nın kanaatini paylaşarak:

“O’nun cenaze namazı, tertemiz hale getirdiği bütün vatanda, bu farizanın yerine getirilebileceği her yerde kılınabilir”

demiştir.

Bunun üzerine cenaze namazının Dolmabahçe Sarayı’nda kılınmasına karar verilir. Saat 08.10’da tabutun önünde biri subaylardan, diğeri erlerden, üçüncüsü de sivillerden oluşan üç büyük saf teşkil edilir. İmamlık görevini Şerafettin Yaltkaya, müezzinlikleri de Hafız Yaşar ve Hafız İsmail yaparlar. Namaz Türkçe kılınır ve tekbirler Türkçe alınır. Cenaze namazının kılınmasının ardından Generaller tabutu omuzlarlar ve Atatürk’ün aziz cenazesini bir daha dönmemek üzere Dolmabahçe Sarayı’ndan çıkararak sarayın dışında bulunan sekiz atın koşulu olduğu top arabasına yerleştirirler.

Saat 09.05’te top arabası Muayede Salonu’nun denize bakan kapısı önünden hareket eder. General İlyas Aydemir, Atatürk’ün Yaverleri, Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak, Muhafız Kıtası Komutanları, Başbakan Celal Bayar, TBMM Heyeti, Afgan Eski Kralı Amanullah Han, Komutanlar, Vali ve Polis Müdürü top arabasının Dolmabahçe’den çıkışına refakat ederler.

Tören Alayı sırasıyla şu şekilde teşkil etmiştir:

  • İçerisinde yolu törene açık bulundurmak üzere atlı polis kıtası,
  • Mızraklı bir süvari alayı, bir piyade taburu (bandosu önde olarak), bir topçu taburu,
  • Bir deniz taburu (Bandosu önde olarak), çelenkler, cenazenin bulunduğu top arabası,
  • Top arabasının sağ ve sol tarafında altışardan on iki General,
  • Atatürk’ün Harp ve İstiklal Madalyaları’nı taşıyan General
  • Cumhurbaşkanlığı erkanı,
  • Atatürk’ü ailesi efradı,
  • Başbakan ve TBMM’yi temsilen gelen Ankara’dan heyet,
  • İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı ile Mevki ve Deniz Komutanları, İstanbul‘da bulunan yabancı konsoloslar,
  • İstanbul’un protokole dahil askeri ve mülki erkanı,
  • Rektör, Dekanlar ve Profesörler başta olmak üzere üniversite ve yüksekokul öğrencileri;
  • Komutanları, öğretmenleri ve subaylar başta olmak üzere Harp Akademisi,
  • Cumhuriyet Halk Partisi Erkanı, Halkevleri idare heyetleri, mali, ticari ve idari heyetleri temsilcileri,
  • İstanbul’da mevcut izci kuruluşları,
  • Yedek Subay Okulu öğrencileri,
  • Bir piyade taburu,
  • Hava filosu törene havadan iştirak eder.

Kurulan cenaze alayı saat 09.00’da hareketle tramvay yolunu takiben Tophane, Karaköy, Köprüyolu ile Eminönü Meydanı, Bahçekapı, Sirkeci, Gülhane Parkı’na ve park içindeki yolu takiben Sarayburnu’na varacaktır. Top arabası saat 09.30’da tamamen caddeye çıkmıştır. Dolmabahçe’den Galata Köprüsü’ne giden yolun her iki tarafı asker ve polis ile tek sıralık kordon halindedir. Dolmabahçe tramvay durağına gelindiği zaman, ilk acı çığlıklar başlar. Bayılanlar, oldukları yerlerden kendilerini Atatürk’ün tabutunu taşıyan top arabasının altına atarak kurban etmek isteyenler görülmektedir. Bu durumu Behçet Kemal Çağlar anılarında şöyle anlatır:

“Yolun kenarındaki setler insanlarla dolu, hıçkırıktan arabanın ve ayakların sesleri duyulmaz oldu. Bütün millet ağlıyor sözü ilk defa benzetme olmaktan çıkmış, bütün yollar adeta bedenden bir dağ, baştan bir nehir.”

Kortejin uzunluğu 2 km. kadardır. Başbakan Celal Bayar ile Amanullah Han başta olmak üzere cenazeyi takip edenlerden hiç kimse kendini tutamamakta, herkes hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır. Reşat Nuri Güntekin Başbakan’ın o an ki durumu ile ilgili ertesi gün Tan Gazetesi’ndeki köşesinde şu gözlemi yapmaktadır:

“Alay’ı Fındıklı taraflarında bir sokak ağzından, kucaklarına çocuklarını yüklenmiş yoksul kıyafetli birkaç kadın ve erkek, konuşmalarından Ata’nın eski silah arkadaşları olduklarını anladığım iki yaşlı gazi ve temiz elbiseleri olmadığı için okullarının taburuna girememiş dört beş çocukla beraber seyrediyordum. Top arabasını takip eden kesif guruplar arasındaki yedişer sekizer metrelik muntazam boşluklardan birinin ortasında bir aralık tek bir insan görüldü. Üzerinde herhalde resmi kıyafet, frak ve silindir bulunması lazımdı. Fakat nedense bu fark edilmiyor. O Cihangir ve Fındıklı tepelerinden inen dizi dizi sokakları doldurmuş kalabalıkların içinden, dalgınlıkla bu boşluğa yürüyüvermiş rasgele bir insana benziyordu. Gözlüklerinin içi yaşla dolmuştu. Vücudu hafifçe öne eğilmiş, çehresi yorgun yavaş yavaş ağlayarak yürüyordu. Bu Başbakanımız Celal Bayardı.”

Milliyet farkı yoktu. Türk’ü de, Rum’u da, Bulgar’ı da, Arnavut’u da, İngiliz’i de, Fransız’ı da, Arabı da, Alman’ı da herkes her insan ağlıyordu.

Nesil farkı yoktu. Genci de, ihtiyarı da, çoluğu da, çocuğu da çırpınıyor inliyordu. Din farkı yoktu. Müslümanı da, Hırıstiyanı da, Musevisi de, Ortodoksu da, Protestanı da hep birden bu acıyı paylaşıyorlardı. Cenaze, Fındıklı’ya vardığında ağaç üstlerinde, minare şerefelerine tırmanmış insanlar görülmektedir, öyle ki pencerelerden atılarak Ata’nın tabutunu öpmek isteyenler vardır.

Sokakları tutan asker ve polisler dimdik nöbette ve kalpleri parçalayarak ağlamaktadırlar. Tophane yolundan geçiş tanımlanamaz bir görüntüdür. Tophane Denizyolları İdaresi’nin önünde, temsil ettikleri milletler ve devletler namına eğilmeye gelmiş olan yabancı heyetler mevki almışlardır. Bu cadde baştan aşağıya o haldedir ki, burada polis bir ara itfaiyeden yardım istemeye mecbur kalmış, Boğazkesen Caddesi’nden taşan ve Alay’ın geçeceği caddeyi kaplayan halkı durdurabilmek için su sıkmak gerekmiştir. 11.24’te tabut Haliç Köprüsü’nün üzerine gelir. Haliç, bir kayık deryasına dönmüş şekilde Ata’yı kucaklamaktadır. Köprü’nün başından Atatürk’ün naaşı görülür görülmez Eminönü tarafındaki binlerce insanın yakarışları ve haykırışları Karaköy’e vurur. Kortej, Dolmabahçe’den hareket edeli iki saati ancak geçmiştir. Alay, köprüyü tam 25 dakikada geçer. Eminönü tarafı da Karaköy’den farksızdır.

Saat 11.40; damlar, binalar, evler, Yeni Cami’nin kubbelerinin üzerine varıncaya kadar Eminönü Meydanı, büyük bir kütle gibi birbirine geçmiş halde halk ile doludur. Öyle ki, altında yüzlerce insan bulunan bir binanın izdiham sonucu çökmesi 14 vatandaşın yaralanmasına sebebiyet vermiştir. 12.05’te Atatürk’ün cenazesi Gülhane Parkı’nın kapısından girmektedir. Parkta yolun iki tarafında Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesi öğrencileri yer almışlardır. Parkın tam ortasına gelindiği zaman orada bulunan TCG Yavuz Gemisi’nin bandosu İstiklal Marşı’nı çalmaya başlar. İstiklal Marşı’ndan sonra bandonun çaldığı Chopin’in Matem Marşı ile beraber top arabası ağır ağır Sarayburnu’na yönelmeye başlar. Cenaze Alayı’nın Sarayburnu’na varmasıyla kortej durur. Kıtalar, yolun sağ kenarına çekilirler ve Atatürk’ün cenazesini taşıyan top arabası geçerken saygı duruşunda bulunulur.

Saat 12.42’de TCG Zafer Sarayburnu’nda cenazeyi alır ve ağır ağır İstanbul topraklarından Atatürk’ü bir daha getirmemek üzere Anadolu topraklarına doğru yola çıkartır. 13.22’de TCG Zafer, TCG Yavuz’un sancak tarafına yanaşır ve 13.40’ta Haydarpaşa önüne demirlemiş olan TCG Yavuz’un kıç üstüne yerleştirilen Atatürk’ün cenazesi artık Ankara yolculuğuna hazırdır. TCG Yavuz’un topları altında mevki alan cenazenin etrafında deniz subayları nöbet beklemeye başlarlar. TCG Zafer’in, Sarayburnu’ndaki dubadan ayrılmasından sonra, Denizbank’ın Süvat isimli Vapuru, dubaya yanaşıp, cenazeye refakat edenleri alarak hareket eder ve TCG Yavuz’un iskele tarafına yanaşarak, bu zevatı aktarır. Kortejde bulunan çelenkler, içine sığdığı kadarıyla TCG Zafer’e, sığmayanlar oraya yanaşan Süvat Vapuru’na taşınırlar ve Süvat Vapuru’nun dubadan ayrılmasından sonra Moda Vapuru, aynı dubaya yanaşarak protokole mensup kişileri denizde yapılacak törene katılmak üzere güvertesine alır.

Denizde yapılacak Cenaze Töreni’nin, Halk tarafından takibini temin etmek için Denizbank ve Şirket-i Hayriye, çeşitli iskelelerden on üç vapur kaldırırlar. Bu vapurlar saat 11.30’da iskelelerden hareket ederler. Fenerbahçe önlerinde, dost devletlerin savaş gemilerinin tören için bekledikleri yer ile Kınalıada arasında, kendilerine tahsis edilen toplanma mahallinde yerlerini alırlar. Aziz Cenaze; TCG Yavuz’daki yerini aldıktan sonra TCG Yavuz’dan 101 pare top atışı başlar ve TCG Yavuz, İstanbul halkına acı ayrılığı bu şekilde haber vermiş olmaktadır. Bu top atışına dost devletlerin gemileri de 21’er pare top atışıyla katılırlar.

Daha önce Yavuz gemisinde bir inceleme yapan ve güvertesinde kahvesini içerken “Bu gemi ile uzun bir yolculuk yapmak isterim” diyen Ulu Önder Atatürk’ün bu dileği gerçekleşmiş, o çok istediği “Uzun Yolculuk” başlamıştır. TCG Yavuz’dan çekilen uluslararası “C” işaretinin aryası ile TCG Yavuz, Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait savaş gemileri ve dost devlet harp gemileri demir alırlar.

TCG Yavuz’un hareketinden sonra, mevki alması ile dost savaş gemileri Türk Filosu’nun sancak(sağ) tarafına, halkı taşıyan Denizbank ve Şirket-i Hayriye Vapurları TCG Hamidiye’nin iskele tarafına, ve gemi aralıkları 300 metre olmak üzere ve uç gemisi TCG Hamidiye’nin bordasından(orta kısmından) ileri geçmeyecek şekilde mevki alırlar. Denizdeki tören artık başlamaktadır. TCG Yavuz beş mil süratle yola devam etmekte, dost devletlerin harp gemileri sancak(sağ) taraftan selamlamak üzere TCG Yavuz’a yaklaşmaktadırlar. Selamlama yapacak gemilerin bütün personeli iskele(sol) taraftan “çımariva”(selamlama) yerlerinde Ulu Önder Atatürk’ü selamlarlar. 15.41’de İngiliz Malaya gemisi, 15.45’de Sovyet Moskova Lideri gemisi, 15.40’da Alman Emden zırhlısı, 15.47’de Fransız Emil Berden gemisi, 15.49’da Yunan Hidra gemisi ve 15.54’de Romen Rejime Mirya gemisi selamlama geçişini tamamlarlar. Romen savaş gemisinin yan tarafında bir bant okunur. “HARBİN VE SULHUN EŞSİZ KAHRAMANI’NA SAYGILAR” Bu arada, sabahın erken saatlerinden itibaren denizdeki töreni izlemek üzere binlerce kişi Fenerbahçe ve Moda sahillerine akın ederler. Geçit sona ermiştir. Büyükada önlerine gelindiğinde TCG Yavuz’dan çekilen uluslararası “A” işaretinin indirilmesi ile törene katılan dost devlet gemileri çark ederek limana dönerler ve TCG Yavuz’a Deniz Kuvvetleri Komutanı ve amirallerin katılımıyla İzmit’e kadar Türk Donanması’na ait gemi ve denizaltılar refakat ederler.

İzmit’e varıldığında saat 19.30’dur. Mevsim nedeniyle karanlık basmıştır. TCG Yavuz, İzmit önlerine demirler. Atatürk’ün cenazesi TCG Zafer’e nakledilerek İzmit Mayın İskelesi’ne çıkarılır ve iskelede bulunan top arabasına taşınır. İzmitliler, kayıklarla denizi ve istasyon yolunu hınca hınç doldurmuştur. Bu esnada, denizi donanma gemilerinin ışıldakları aydınlatmaktadır. Ulu Önder’in Aziz cenazesi, bu şekilde İzmit İstasyonu’na götürülerek kendisini yurt gezilerine götüren beyaz trene takılan hususi vagona, pencereden kurulan bir tertibatla yerleştirilir ve altı meşalenin yanması ile altı subay cenaze başında nöbet tutmaya başlarlar. İzmit’te yapılan törene İl Erkanı, Kara ve Deniz Kuvvetlerine mensup kıtaat ile öğrenciler ve halk iştirak ederler.

blank

Cenazenin bulunacağı vagon iki büyük Türk Bayrağı ve defne dallarıyla süslenmiştir. Cenazeye refakat edecekler de hemen arkasındaki vagonda yerlerini alırlar. Ata’nın yurt gezilerinde kullandığı tren, saat 21.10’da acı acı düdüğünü öttürmeye başlar ve ağır ağır Ata’sını son defa Ankara’ya kavuşturmak üzere yola çıkar. Tren İç Anadolu’ya doğru akmaktadır. Merasimin en güzeli ve en etkilisi, artık merasim olmaktan çıkan ve gönülden kopan haliyle güzergah köylerininkidir. Anadolu yerinden oynamıştır. Cenazeyi nakledecek trenin gece geçtiği istasyonlarda halk, Ulu Önder’i ellerinde meşalelerle, çiçek demetleriyle karşılamakta, trenin yalnız bir noktasına, tabutun bayrak örtüsüne takılmış durmaktadırlar. Gözyaşları mintanlarını ıslatmış, üzüntüden bitap bir halde, ama onlar gene dik, boynu bükük fakat ayaktadırlar.

Arifiye, Doğançay, Geyve, Pamukova, Mekece, Osmaneli, Vezirhan, Bilecik, Karaköy hep böyle geçilir. Bazı köylüler duraklamakta, trene koşup, “Bunu da alın, buna da bir yer bulun” diye yalvararak birer demet çiçek uzatmaktadırlar. Rayların üzeri her istasyonun yakınından itibaren çiçekle doludur. Vagonun içinde yer olmadığından çelenkleri alamazlar ve sabaha karşı bir de bakılır ki her kompartıman kapısının kolunda bir çelenk asılıdır.

03.15 de Eskişehir’e gelinir. 05.12 Beylikahır. Çevredeki köylerin delikanlıları toplanmış hıçkırıklarla ağlamaktadır. 05.46 Sarıköy. 07.41 Polatlı. Tren boyunca köyler yığını. İzdihamlı bir kalabalık içinde kasketler elde, kadınların renkli başörtüleri meşaleden tutuşuyor gibi ve ağıtlar vagonların içinden duyulmaktadır.

Ve Ankara; sağ uğurladığı büyük Ata’sını tabut içinde kucaklamak üzüntüsü ile ağlamaktadır. Atatürk’ün cenazesini taşıyan treni Etimesgut’tan itibaren karşılamaya çıkan Türk Hava Kuvvetleri’ne ait uçakların oluşturduğu filo, Ankara semasını uğultuya boğan ve sanki birer feryat gibi şehrin üzerine yağan sesleri ile Ankaralıları ebedi Ata’nın yaklaştığını haber verir. Bu sırada saat 09.23’tür.

Ankara’nın Ata’sız kalan halkı, henüz gün ağarmadan tıpkı İstanbul gibi sokakları, yolları, caddeleri, evleri, damları, duvarları ve her yeri hınca hınç doldurmuştur.

Ankara yollara dökülmüş, özel arabalar hepsi yollarda, treni yakalayabildikleri yerlerde durup selamlıyorlar. Koca şehir sessiz Atası’nı beklemektedir. Tren, tekerlekleri ile hıçkırır gibi gara girerken yolları dolduran insan kütlesi irkilir, kafalar istasyona doğru döner, gözler dolu doludur ve bütün Ankara, İstanbul gibi, Türkiye gibi hıçkırıklarla ağlamaya koyulur. Ve tören top seslerinin nezaretinde başlar. Saat 10.03’te Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Hükümet Erkanı, milletvekilleri ve askerler, Ata’nın beyaz trenini derin bir hüzün ve üzüntü içinde istasyonda karşılarlar. Büyük önder, son günlerinde hasretini çektiği Ankara’ya nihayet gelmiştir.

İnönü, yanında Meclis Başkanı ve Genelkurmay Başkanı ile beraber hususi vagona girerek büyük Ata’yı selamlar. Yediden yetmişe bütün milleti ağlatan Büyük Türk’ün cenazesi, Orgeneral Fahrettin Altay komutasında trenden büyük bir özenle kaldırılır ve vagondan dışarı alınarak generaller tarafından top arabasına götürülür. Bakanlar, milletvekilleri, halk ağlamaktadır. Gözleri buğulu generaller kılıç çıkararak top arabasının etrafına sıralanırlar ve araba 10.32’de hareket eder. İstasyondan Meclis’e kadar olan yol kısa olmasına rağmen, mahşeri kalabalık yüzünden ancak 18 dakikada alınabilir. Atatürk’ün cenazesini taşıyan top arabası ağır ağır ilerleyerek yolun sağında ve solunda sıralanmış Kara Harp Okulu öğrencilerinin arasından halkın hıçkırıkları-feryatları eşliğinde ilerleyerek Saat 11.23’te Türkiye Büyük Millet Meclisi önüne gelir. Meclis’in yanında kurulan üzeri kadifelerle sarılmış, çevresi çelenklerle çevrilmiş, arka beyaz cephesi defne yaprakları ile sarılı katafalkın tam üstünde büyük bir Türk Bayrağı O’nu kucaklarcasına durmaktadır. Saat 11.30’da askerler ve milletvekilleri cenazeyi top arabasından alarak katafalka koyarlar. Bu sırada Ankara Palas’ın balkonunda yabancı heyetler saygı duruşundadırlar.

Milli Savunma Bakanı Kazım Özalp Paşa tarafından 18 Kasım 1938 günü yayımlanan “Büyük Atamızın Cenazeleri Başındaki Saygı Nöbetine Dair” başlıklı bir genelgeyle cenazenin TBMM önündeki katafalka konmasından sonra tutulacak saygı nöbetinin esasları belirlenmiş ve eki olarak nöbet sırasını gösterir liste konulmuştur. Saygı nöbeti, 20 Kasım 1938 Pazar günü saat 10.30’da başlamış, 21 Kasım 1938 Pazartesi günü törenin başlayacağı saat 09.00’a kadar devam etmiştir. Her rütbeden 6 subayın bulunduğu 45 nöbet postası ile saygı nöbeti deruhte edilir. Bütün halk Atatürk’ün cenazesine yaşlı gözlerini çevirmiş, Hava Kuvvetleri’nin uçuşları devam ederken ziyaret vaktini beklemektedir. Saat 12.30’da Ankara, Atatürk’ün manevi huzuruna çıkar. Katafalkın önünden başları önünde Milletvekilleri, Ordu Erkanı ve Halk geçmeye başlar. Halkın geçişi ise daha acıklıdır. Günlerdir katmerlenmiş üzüntü açığa çıkar. Tabutuna sarılmak için atılan kadınlar “Sen ölecek insan mıydın? Atam!” feryatları, gözyaşları, ağıtlar ve hüzün dört bir yanı sarar. Böylece vakit akar ve gecenin, her şeyi silen ve örten gecenin karanlığı içinde katafalkın içinde altı meşale yanmakta ve Atatürk’ün tabutu üzerine gölgelerle karışık ışıklar düşmektedir. Ankaralılar bu ilk gece sabahlara kadar uyumazlar. Kasvetli geçen gün öğleden sonra yerini yağmura bırakır. Yağan yağmur sabahın ilk ışıklarına dek Ankaralıların gözyaşlarına karışarak sel olup akar.

Gece’nin sessizliği içine yalnız ve yalnız bir hışırtı duyulmaktadır. Binlerce, binlerce halkın ayak sesleri…

Türk’ün Büyük Matemi’ne katılmak üzere dost dünya devletleri Ulu Önder’in huzuruna heyetler, askeri kıtalar ve temsilciler göndermişlerdir. Öyle ki; İspanyol Cumhuriyetçiler iç savaş yaşayan İspanya’dan kardeş kavgasının, en kanlı, en korkunç günlerinin yaşandığı bir devirde Atatürk’ün dünyayı saran kişiliğine karşı duyduğu hayranlıkla; bir Bakan, iki General ve bir Amiralden oluşturdukları heyeti uçakla yola çıkarır. Franko’nun uçakları tarafından kovalanmalarına, Majorka Bataryaları’nın set ateşine maruz kalmalarına ve Tunus’ta tutuklanmalarına rağmen Türkiye’ye bin bir zorluk içinde bu acı matemi paylaşmaya ve Türk-İspanyol dostluğunu pekiştirmeye gelmişlerdir. Bu heyet Türkiye’ye intikal ettikten sonra Türk ve yabancı gazetecilerin ilgi odağı olurlar. Gazetecilerin sordukları sorulara hiçbir şey söylemeyip sadece şu cevabı verirler: “Konuşmaya değil, ağlamaya geldik.”

Cenaze merasiminde bulunmak üzere İstanbul’a gelen yabancı heyetleri karşılamak üzere Ankara’dan 12 kişilik heyet İstanbul’a gelir. Ayrıca yabancı dil bilen Kara, Deniz ve Hava subaylarından 15 kişi bu mihmandar heyetine dahil edilmiş ve heyetin emrine 40 otomobil verilmiştir. Gelen heyetler bu görevliler vasıtasıyla hususi trenlerle Ankara’ya intikal ettirilirler. Misafir amiraller de İzmit’e kadar gidip, oradan Donanma Komutanı’yla birlikte trene binerek bu zevata katılırlar. 19 Kasım’da Irak ve Fransız Manda İdaresi Heyeti’yle Bulgar Heyeti ve Askeri Kıtası, İran, Yugoslav Heyeti, İngiliz Heyeti ve Askeri Kıtası, Sovyet, Fransız, Alman, Polonya, Arnavutluk, Mısır, Macar, İtalyan, Estonya, Letonya, Danimarka, İspanya, Suriye, Finlandiya, İsveç, Hollanda, Belçika, Çek, Japonya, İran, Afgan Milletler Cemiyeti Duyun-u Umumiye heyetleri’yle, Yunan Heyeti ve Askeri Kıtası Ankara’ya gelirler.

Bu Heyetlerin gelişleri ve fotoğrafları dönemin gazetelerinde geniş yer alır. Heyet Başkanları Ankara Palas ve Belvü Palas Otelleri’nde kendilerine tahsis edilen dairelerine veya kendi elçiliklerine; İngiliz Kıtası Gazi Eğitim Enstitüsü’ne, Yunan Kıtası İnşaat Mühendisliği Fakültesi’ne, Romen Kıtası da Jandarma Eğitim Okulu’na yerleştirilirler. Yunan Heyeti ve Başbakanı Metaksas Ankara’ya gelir gelmez Başbakan Celal Bayar nezaretinde doğruca Atatürk’ün Naaş’ı önüne giderek bir dakikalık saygı duruşunda bulunurlar. İran, Yunan, Romen, İngiliz, Fransız, Alman Fransız askeri kıtalarıyla beraber Ankara’ya 520 kişilik yabancı devlet temsilcisi, asker ve diplomat gelmiştir. Bunların arasında 2 Mareşal, 25 General, 11 Amiral, Başbakanlar, Bakanlar, Diplomatlar ve Subaylar vardır. Avrupa devletlerinden gelen misafirlerin bazıları şunlardır: Yunanistan Başbakanı Metaksas, Fon Neurath, Sarruat, Potemkin, Baron Alosu, Amiral Pound, General Teodoreşco, General Nahçevan, General Pavaf, General Daskalof, ilerliyorlardı. Arnavutluk Adliye Nazırı Şatku, yine General Donestika, General List, General Hutka, General Keller, Albay Kallet.

Bunlardan başka Emir Adil Arslan, Şah Veli Han, Milletler Cemiyeti Mümessili Valters, Agnides törene iştirak etmek üzere Ankara’ya gelmişlerdir.

20 Kasım’ı 21 Kasım’a bağlayan gece sabaha kadar Ankaralılar, yağmur altında Atatürk’ü görmek için huzurdadırlar. Yalnız Ankara değil, günlerden beri harıl harıl nakil vasıtalarının şehre taşıdığı halk gece yarısından itibaren kendilerine ayrılan yerleri doldurur. Saat 08.40’ta Meclis’in önündeki cadde, Ulus Meydanı, Gençlik Parkı sessiz, boş ve yerler geceden yağan yağmur nedeniyle ıslak bir şekilde beri tarafta, törene katılan dost devlet askerleri Halk Sineması’nın gerisindeki Müdafaa-i Hukuk Caddesi’nde sıralanmışlardır. 09.20’de Meclis, Milletvekilleri ile dolmaya başlar.

General Fahrettin Altay, Orgeneral Asım Gündüz, Korgeneral Cemil Cahit Toydemir, Korgeneral Hüsnü Kalkış ve her taraftan gelen vilayet temsilcileri saat 09.30’da katafalkın önüne gelirler. O sırada, Atatürk’ün cenazesini kaldıracak 12 Milletvekili, Millet Meclisi’nin merdivenleri önünde hazır bir şekilde beklemektedir. Bu milletvekilleri; Mardin Milletvekili Hilmi Çoruh, İstanbul Milletvekili Hamdi Gürsoy, İstanbul Milletvekili Atıf Bayındır, Kırklareli Milletvekili Zühtü Akın, Trabzon Milletvekili Danış Eğribolu, İzmir Milletvekili Hasan Ali Yücel, Kütahya Milletvekili Mehmet Sümer, Kütahya Milletvekili Naşit Hakkı Uluğ, Manisa Milletvekili Koran Ürer, Manisa Milletvekili Osman Erçin, Erzincan Milletvekili Hikmet Işık, Tokat Milletvekili Galip Teker’dir. Önde, Cumhurbaşkanlığı Bandosu, arkada bir Askeri Kıta yavaş yavaş yaklaşmaktadır. cenazenin sağ ve sol kenarlarında yer alacak Generaller tören kıyafetleriyle hazırdırlar. Top arabası cenazenin bulunduğu büyük ve muhteşem katafalkın önüne gelince Tören Alayı durur. İtfaiye erleri tarafından bir merdiven getirilir ve merdiven iki basamaklı kaidenin önüne koyulur. Katafalkın önüne daha önce Fransa Cumhurbaşkanı namına konan çelenk kaldırılır ve arkasından Cumhurbaşkanı İnönü’nün, TBMM Başkanı Abdülhalik Renda’nın; Başbakan Celal Bayar’ın ve Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın çelenkleri alınır.

Çelenkler kaldırılıp cenazenin yanına varılınca Ata’nın üzerindeki Türk Bayrağı kaldırılır ve 12 Milletvekili hıçkıra hıçkıra ağlayarak tabuta eğilirler. O an büyük bir sessizlik içinde seyredenler arasından çığlıklar yükselir. Halk, tabut kalkarken tekrar bir kez daha şiddetli hüzünle ağlaşmaya başlar. 09.35’de top arabasını taşıyacak seksen kişilik Kara Harp Okulu Öğrenci Grubu hazırdır. Beyaz eldivenler giymiş ve her sırada beş öğrencinin bulunduğu on iki sıra üzerinde önde 60, arkada 20 öğrenci top arabasını çekecektir. 09.42’de görevli 12 Milletvekili Atatürk’ü son yolculuğuna götürmek üzere omuzlarına alır ve ağır ağır merdivenlerden top arabasına koyarlar. Bu sırada Taşhan önündeki misafir kıtalar ağır ağır yürümeye başlamıştır. Gazeteler, halk arasında elden ele dolaşmaktadır. Halkın içinde, civar köylerden gelmiş binlerce köylü kadın, köylü ihtiyar, köylü yavrular gazete içinde siyah çerçevelerle gördükleri ebedi Ataları’nın Türk Bayrağı’na sarılı cenazesine bakakalmıştır. Milletvekilleri Meclis’in önünde, Generaller heykel tarafında karışık safta, Kara, Deniz ve Hava Subayları top arabasının arkasında sıralanmışlardır. Görevli 12 Milletvekilinin altısı top arabasının sağına, diğer altısı da soluna olmak üzere dizilirler ve 4 General de bunların önünde saygı nöbetine başlarlar. Daha sonra son nöbeti tutan Orgeneral Fahrettin Altay, Orgeneral İzzettin Çalışlar ve Orgeneral Asım Gündüz top arabasının yanına gelirler ve selam vaziyeti alırlar. Ardından üst rütbeli subaylar tabutun arkasından büyük Türk Bayrağı ile görülürler. Bayrak, Ata’yı ay yıldızıyla sarmalar. Bu sırada törene katılan yabancı heyetler de Ankara Palas’ın önündedirler. Orgeneral Fahrettin Altay, saat tam 10.00’da törenin başlama komutunu verir. Sonrasında Protokol Müdürü Şevket Fuat Ankara Palas’ın önüne gelerek dost devlet heyetlerini, törenin icrasına davet eder. Bu sırada yabancı heyetlerden gözlerini silenler görülmektedir. Görülür ki, Türk Milleti’nin bu sonsuz yasını bütün dünya paylaşmaktadır. Bu sırada geçit töreni başlamıştır. Mızraklı Süvari Alayı yavaş yavaş Atatürk’ün cenazesi önünden geçer. Başlar sağda dimdik bir şekildedir. Onları Topçu Taburu, Muhafız Alayı takip eder. Saat 10.00’a kadar açık olan hava birdenbire bozulur ve yağmur çiselemeye başlar. 10.20 yirmi 2. Alay geçiştedir. Ve Kara Harp Okulu. Harbiyeliler, kendi şerefli yuvalarından yetişen dünya devinden gözlerini ayıramazlar.

Sıra dost devlet kıtalarına geldiğinde saat 10.35’i göstermektedir. En önde alfabe sırasıyla Alman Deniz Kıtası bandosuyla geçer. Bulgarlar, Fransızlar (bandolu), İngilizler (bandolu), Yunan Kara ve Deniz Kıtası, İran Kıtası, Romanya Denizcileri, Rusya ve Yugoslav Askerleri Atatürk’ün huzurunda mihmandar subayları ile beraber geçerler. 10.44’te önde bandosuyla Türk Denizcileri bu resmi geçide yaşlı gözlerle ve gururlu çelik adımlarla son verir. Yağmur kesilmiş ve bulutlar dağılmaktadır, adeta Atatürk’ün son yolculuğuna engel olmamaya çalışır gibi hava açmıştır. Saat 10.45’te 20 General bir tarafa, 20 General diğer tarafa sıralanarak, önde Cumhurbaşkanlığı Bandosu, arkada Tümgeneral İlyas Aydemir’in taşıdığı Atatürk’ün siyah kadife yastık üzerine takılı İstiklal Madalyası konumlanır.

Tümgeneral İlyas Aydemir’in arkasında Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım, Edirne Milletvekili olan eşi Mecdi Bey’e tutunarak zar zor yürüyebilmektedir. Top arabası bandoların çaldığı Chopen’in Matem Marşı eşliğinde yavaş yavaş ilerlemeye başlar. Bu son yolculuktur ve top arabası Türk askerleri, dünya milletlerine ait askerlerin arasından yavaş yavaş ilerlemeye başlar. Şehirde toplar atılmaktadır. Yanındakine tutunarak ayakta durabilen Makbule Hanım hıçkıra hıçkıra ağlayarak ilerlemektedir. Onu Cumhurbaşkanı İnönü, Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak, Başyaver Muhafız Kıtası Komutanı Albay İsmail Hakkı ve diğer yaverler izlemektedir.  Onların arkasından TBMM Başkanı Abdülhalik Renda, bir tarafında Celal Bayar, diğer tarafında da Mareşal Fevzi Çakmak başları önde korteje iştirak ederler. Onların arkasında yabancı heyet başkanları, kordiplomatlar gelirler. Atatürk bağırlardan kopa kopa gitmektedir. Saat 10.48’de yağmur tekrar başlar. Gökyüzü Büyük Atatürk’e ağlamaktadır. Rana Tarhan, Şükrü Saraçoğlu, Ali Çetinkaya, Hilmi Uran, Refik Saydam, Hulusi Alataş, Faik Kurtoğlu başta olmak üzere Milletvekilleri, Askeri Erkan, Mülki Erkan ve 62 vilayetin Parti ve halkevlerinin il temsilcileri üçer kişiden oluşan birer heyetle onları takip ederler. Onların arkasında öğrenciler ve bir Piyade Alayı gelmekte ve bu esnada Hava Kuvvetleri törene havadan iştirake devam etmektedir. 10.55’te top arabası istasyona yaklaşır. Halk, binlerce halk, feryatlar, ağıtlar, göz yaşları boşalır. İnsanlar top arabasını görmek için sel gibi akmaktadır.

Tam bu sırada Gençlik Parkı’nın kenarından haykırışlar yükselmektedir: “Atatürk bizi bırakma!”

11.15’te Alay’ın başı 16 Mart Şehitler Caddesi’nden görünür. Tören alayı yavaş yavaş istasyon ve Türk Hava Kurumu arasındaki caddeyi kat etmektedir. 11.30; 12.00; bütün güzergah boyunca birikmiş ve acıdan yoğrulmuş halk kitleleri arasından geçilmektedir. 12.30‘da artık kortej, Halkevi’ne yaklaşmaktadır.

13.10; Ata’nın cenazesi heykelin önünde, müzenin kapısındadır artık. O’na günlerden beri refakat eden silah arkadaşları son selam duruşundadırlar. 13.11; Bir anda Halkevi’nin müzeye bakan cephesindeki balkonda İngiliz Mareşali Th. Birdwood’un üzüntüsünden gerilmiş asker çehresi görülür. İngiliz Mareşali ayaklarından hastaydı, basamıyordu. Bu rahatsızlığı dolayısıyla cenaze törenine iştirak edememişti. Tabut arabadan indirilerek müzeye girilinceye kadar, arkasında yaveri, elinde mareşal asası, kendi isteği ile tek ayağının altına konan Türk toprağı üzerinde büyük Ata’yı selamlar. Top arabasının müzeye varmasıyla Ata’nın yaverleri ve görevli subaylar, tabutun üzerindeki Türk bayrağını aldılar. Ulu Önder’in tabutu zaferden zafere koşturduğu Mehmetçiklerin ve komutanların omuzlarında yükselerek ağır ağır müzenin girişine doğru yol aldı. Müzenin mermer basamaklarının sağ tarafında dost devlet temsilcileri, sol tarafında TBMM üyeleri arasından cenaze, geçici istiraatgaha sokuldu. Ata’nın kız kardeşi Makbule Hanım, Cumhurbaşkanı İnönü, TBMM Başkanı Renda, Başbakan Bayar ve Mareşal Çakmak, müzenin içinde hazırdılar.

13.20’de Ata’nın Aziz cenazesi başta İnönü olmak üzere silah arkadaşları tarafından salonun ortasında bulunan kaideye konur ve üzerine şanlı bayrağımız örtülür. Çiçeklerle bezenmiş bembeyaz salonda, başlar önde, Ata’ya son selam verilir. 13.30; Bir müze, içine bir cihan alarak kapanır.

Atatürk’ün cenazesi, bu resmi törenden yaklaşık dört ay sonra, 31 Mart 1939 Cuma günü saat 14.00’te “halen bulunduğu Etnografya Müzesi dahilinde muvakkaten yaptırılan medfene… konulmuştur.” Bu durum, Abdülhalik Renda, Dr. Refik Saydam, Mareşal Fevzi Çakmak, Kemal Gedeleç, Binbaşı Celal Üner ve Nevzat Tandoğan tarafından imzalanan bir “protokol” ile tespit edilmiştir. Burada yapılan işlem şudur: Atatürk’ün Gül ağacından yapılmış bulunan ve içinde kurşun kaplı esas tabutu bulunduran tabut, salonun ortasında açılan mezara yerleştirilmiş, üzerine de beyaz mermerlerle bir set yapılmıştır. Yapılan bu geçici mezarda tabutun altına tüm ülkeyi temsilen “Ankara toprağı” konulmuş, tabut bu toprağın üzerine yerleştirilmiştir.

blank

Atatürk’ün naaşı, 1953’te Anıtkabir’e nakline kadar burada kalmıştır. Bu bölüm, halen Atatürk’ün anısına hürmeten sembolik bir kabir şeklinde korunmaktadır. Üzerinde beyaz mermere yazılmış şu yazı bulunmaktadır: “Burası 10.11.1938’de sonsuzluğa ulaşan Atatürk’ün 21.11.1938’den 10.11.1953’e kadar yattığı yerdir.” Etnografya Müzesi, 15 yıl süreyle “Anıtkabir” görevini görmüştür. Devlet başkanlarının, elçilerin, yabancı heyetlerin ve halkın ziyaret yeri olmuştur.

Atatürk’ün naaşının “muvakkat kabir”e konulmasından sonra Hükümet, “anıt-mezar”ın nereye ve nasıl yapılacağı üzerinde çalışmalara hemen başladı. Yer tespiti için önce aralarında Ankara şehir planını da yapmış ünlü Avusturyalı Prof. Yansen ile Prof. Holsmayster’in de bulunduğu bir ihtisas komisyonu kuruldu. Bu komisyon Şubat 1939’a kadar çalışmalarını sürdürdü. Hazırlanan raporda anıt-mezarın yeri olarak “Çankaya” öneriliyor, gerekçeleri de açıklanıyordu. Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu, konunun bir de kendi bünyelerinde kurulacak bir komisyon tarafından incelenmesini istedi. Bu komisyonun tamamı milletvekili olan üyelerinden Münir Çağıl (Anıt-Kabir Parti Komisyonu Reisi), S. Ö. Evren (Raportör, Balıkesir), Rasih Kaplan (Antalya), Dr. Mazhar Germen (Aydın), Dr. S. Uzel (Manisa), Rafet Canıtez (Bursa), İ. Eker (Çorum), Mazhar Müfit Kansu (Denizli), Necip Ali Küçüka (Denizli, mazereti dolayısıyla müzakerede bulunamadı), N. Kansu (Erzurum), Tevfik Tarman (Seyhan) ve Mitat Aydın (Trabzon) Anıtkabir yeri olarak “Rasattepe”yi önerdiler. Fakat aynı komisyonun üç üyesi, Ankara Milletvekili Falih Rıfkı Atay, Partinin Genel Yönetim Kurulu Üyesi ve kültür işlerine bakan Sekizinci Büro Şefi İçel Milletvekili Ferit Celal Güven ve sanat konularında uzman olan İstanbul Milletvekili Salah Cimcoz komisyonun bu kararına iştirak etmeyerek “Çankaya”da ısrar ettiler ve rapora bu düşüncelerinin gerekçelerini şerh olarak düştüler.

Yapılan bu uzun çalışmalar sonucunda, anıt-kabir yeri olarak Ankara’nın hakim bir yerinde bulunan “Rasattepe” (şimdiki Anıttepe) belirlendi. Hükümet 01 Mart 1941 tarihinde inşaat için milletlerarası bir proje yarışması açtı. Yarışmaya Türk ve yabancı 49 proje katıldı. Milletlerarası jüri, bu eserlerden Alman, Türk ve İtalyan mimarlara ait 3 projeyi ödüle layık buldu. Hükümet yarışma şartnamesine uygun olarak, bu projelerden Türk Profesör Emin Onat ve Doçent Orhan Arda’ya ait olan projeyi seçerek, uygulatmaya karar verdi. 09 Ekim 1944 tarihinde inşaata başlandı. Anıtkabir, Türk tarihini, özellikle Kurtuluş Savaşı’nı, Atatürk’ün büyüklüğünü, Onun asker, devrimci ve devlet adamı yönlerini temsil edecekti.

Dokuz yıllık bir inşaat döneminden sonra Anıtkabir 1953 yılının ortalarına doğru tamamlandı. Atatürk’ün aziz naaşının, önce 29 Ekim 1953’te, fakat hazırlıklar bitirilemediği için sonra 10 Kasım 1953 tarihinde yapılacak büyük bir devlet töreni ile Etnografya Müzesi’ndeki “muvakkat -geçici- kabir”den alınarak; Anıtkabir’deki “ebedi istirahatgâhı”na tevdi edilmesine karar verildi.

Öncelikle, yapılacak nakil ile ilgili hazırlıkları yürütmek amacıyla Bayındırlık Bakanı Kemal Zeytinoğlu’nun başkanlığında bakanlıklar ve idarelerin temsilcilerinden oluşan bir komisyon kuruldu. Bayındırlık Bakanlığı Müsteşarı Muammer Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanlığı’ndan Alaaddin Alptegin, Dışişleri Bakanlığı’ndan Tevfik Kemahlı, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Nusret Köymen, İçişleri Bakanlığı’ndan Fahri Övünç, Ulaştırma Bakanlığı’ndan Galip Yenal, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan Hasan Sabri Erdem, Ankara Valiliği’nden Şefik, Ankara Belediyesi’nden Rüştü Üçler ve Anıtkabir İnşaat Kontrol Şefi Sabiha Güreyman’dan oluşan bu komisyon 2, 10, 23 Temmuz ve 31 Ağustos 1953 günü yaptığı toplantılarda bütün hazırlıkları gözden geçirmiş ve nakil töreninin ayrıntılarını içeren iki rapor hazırlamış, ilgili bakanlıkların ve idarelerin görevlerini belirlemiştir.

Bundan sonra “Aziz Atatürk’ün Naaşının Ebedi İstirahatgâhına Tevdii İçin 10 / 11 / 1953 Salı Günü Yapılacak Nakil Törenine Ait Program” başlığı ile resmi program hazırlandı. Bu programın birinci maddesine göre, “6 Kasım 1953 Cuma günü saat 10’da Aziz Atatürk’ün Etnografya Müzesi’ndeki geçici kabrinin açılması”, (bu işlem 4 Kasım’da yapıldı) ikinci maddesinde de “tabutun geçici kabirden çıkarılması” nakil gününe kadar “subay ve yüksek öğrenim öğrencileri tarafından ihtiram nöbeti” tutulacağı karara bağlanıyordu. Yine bu programda, vilayetlerden getirilen topraklar ve gönderilen çelenklerin durumu, törene iştirak edecek teşekküller, geçici kabirde bulunacak zevat, tabutun Etnografya’dan alınışı, kortejin güzergâhı, yürüyüş sırası, uçak filolarının durumu, Anıtkabir’deki yerleşme, Cumhurbaşkanı’nın buradaki nutku, gömme işleminde bulunacak zevat, ziyaretin nasıl yapılacağı, törene katılacak resmî zevatın kıyafetinin nasıl olacağı gibi hususlar bulunuyordu. Yine bu programa göre, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, “Atatürk’ün hayatta bulunan yakın arkadaşları ile zamanında hükümete iştirak eylemiş vekiller için protokolde yer ayrılmasını” istemiştir.

Bu nakil programı ile birlikte “Aziz Atatürk’ün Naaşının Ebedi İstirahatgahına Tevdii İçin Yapılacak İşleri Gösterir Talimatname” hazırlanmış, tabutun geçici kabirden çıkarılması, nakle hazırlanması, nakil işlemi ve Anıtkabir’deki defin işlemi ile törende yapılacak işler burada daha ayrıntılı olarak belirtilmiştir.

İlgili program ve talimatnamenin esasları doğrultusunda, 15 yıllık geçici kabrinden alınarak Anıtkabir’e defnedilmeyi bekleyen Ata’nın tabutu artık çıkarılacaktı. Bayındırlık Bakanlığı 27 Ağustos 1953 tarihinde Başbakanlığa gönderdiği bir yazıda “geçici kabrin projesi ile bu işlere ait izahnameye ve ayrıca naaşın medfene konulmasına ait 31.3.1939 günlü protokolün görülmesine zaruret hâsıl olmuştur…” diyerek Başbakanlıkta muhafaza edilen bu belgeleri istemiştir. Yine Bayındırlık Bakanlığı, Bakan M. Çavuşoğlu imzasıyla 23 Eylül 1953’te Başbakanlık, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ile Ankara Valiliği ve Belediye Başkanlığı’na bir yazı daha yazarak; “Aziz Atatürk’ün 10.11.1953 günü Anıtkabir’e nakli için gerekli hazırlıklara başlanıldığını” belirtmiş ve “Tabutun Etnografya Müzesi’ndeki Muvakkat kabirden çıkarılması esnasında tabutun ve tahnit edilmiş kısımların zamanla eskimiş veya bozulmuş olması ihtimaline karşı bunların ne şekilde yenileneceğinin tespiti için, evvelce İstanbul’da yapılmış olan tahnit işine ait idarenizde herhangi bir malumat mevcut ise bunların birer suretinin idarelerine gönderilmesini” istemiştir.

Gerekli belgeler bulunduktan sonra, Millet Meclisi Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes, Eski Büyük Millet Meclisi Başkanı Abdülhalik Renda, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nuri Yamut, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Gedeleç, Ankara Valisi Kemal Aygün ve Ankara Belediye Başkanı Atıf Benderlioğlu’ndan oluşan devlet erkanının huzurunda, 3.4.1939 gününde hazırlanan “Etnografya Müzesi Dâhilinde Atatürk Muvakkat Kabri İnşaatı İzahnamesi’nin 4’üncü maddesine göre Tabutun Lahitten Çıkarılma Ameliyatı” esaslarına göre tabut çıkarıldı ve hazırlanan katafalka konuldu. Bu durum, adı geçen devlet erkânı tarafından imzalanan “Aziz Atatürk’ün Naaşı’nın Muvakkat Kabirden 6.11.1953 Cuma Günü Çıkarıldığına Dair Tutanak”la tespit edildi.

Geçici kabrinden çıkarılan Ata’nın tabutu, hazırlanan katafalka konuldu. Gül ağacından yapılmış olan tabutun üzerine 1938’de örtülen ve tabutla birlikte geçici kabre indirilen, burada 15 yıl beklediği için yer yer yıprandığı gözlenen Türk bayrağı da değiştirildi. Bu defa Kız Teknik Öğretmen Okulu’nun otuz öğrencisi tarafından tamamen atlas kumaş üzerine simlerle işlenerek elde yapılan yeni bir Türk Bayrağı, Dernek Başkanı Türkân Yaylalı ve arkadaşları tarafından tabutun üzerine özenle örtüldü. Katafalk çiçeklerle donatıldı. Program ve talimatnamede öngörüldüğü gibi, subaylar ve yüksek öğrenim öğrencilerinden oluşan gruplar tarafından tutulan “gençlik nöbeti”ne başlandı. Çizelgesi Y. Güngör Özden tarafından yapılan ve saat 18.00’de başlayan nöbet, 100 erkek ve 40 kız öğrenci tarafından dörder kişilik gruplar halinde tutuldu. Nöbet ertesi günü Generallere teslim edildi.

Atatürk’ün naaşının Anıtkabir’e nakli için kurulan komite adına 8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00’te Ankara Valisi, Ankara Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Kürsü Başkanı Anatom Patolog Prof. Dr. Kâmile Şevki Mutlu’ya telefon ederek ertesi sabah Ata’nın tabutunun açılmasında ve tahnit işleminin çözülmesinde kendisinin nezaretçi olarak görevlendirildiğini bildiriyor. Profesör K. Mutlu’nun isteği ile Adli Tıp Doçenti Dr. Cahit Özen ile Histoloji Asistanı Dr. Şeref Yazgan ve Ankara Numune Hastanesi Otopsi Teknisyeni Salih Kebapçı da, bu tarihî görevde kendisine yardımcı olarak davet ediliyordu.

9 Kasım 1953 Pazartesi sabahı Prof. Dr. Kâmile Mutlu ve yardımcılarından başka, yukarıda sözü edilen komite üyeleri, yüksek rütbeli subaylardan ibaret bir askeri şeref kıt’ası ve nihayet tabutun açılışında yardımcı olmak üzere Yüksek Teknik Öğretmen Okulundan 10 öğretmen Ata’nın kabrinde toplanmışlardı.

Kısa bir saygı duruşundan sonra ve Prof. Mutlu’nun bir işareti ile yardımcı öğretmenler evvela vidalarını sökerek gül ağacından yapılmış tabutu açmışlardı. Kapak kalkınca ortaya çıkan kurşun tabutun da lehimleri üç kenardan sökülünce içinde cesedin bulunduğu ve hâlâ ıslak olan ince talaş tozu görülüyor ve ortalığı tahnit için kullanılan solüsyonun kokusu sarıyor. Talaş tozları da naaşın ayak ucuna doğru toplanınca kahverengi bir muşamba ile sarılı ceset tamamen ortaya çıkıyor. Muşamba açılıp, vücudu örten parafinli sargılar, yüzünü örten ıslak pamuk kaldırılınca Atanın müheykel yüzü görülüyor. Hâlâ tıpkı 15 yıl önce Dolmabahçe Sarayı’ndaki yatağında uyur gibi. Sadece uzun kaşlarından bir tutam sol göz kapağı üstüne düşmüş. Cesette ne bir bozulma, ne de bir kokuşma vardı. Bu, tahniti yapan ve o yıllarda rahmete kavuşmuş olan Prof. Dr. Lütfi Aksu için büyük bir başarıydı

Prof. Aksu, Başasistan Dr. Ziya’nın tahnitte kullandığı solüsyonu, “giycerine’li fihorsne-aldehite”i iki şişeye koyup ağızlarını lehimledikten ve üstüne terkiplerini yazdıktan sonra Ata’nın kolları arasına yerleştirmeyi ihmal etmemişti. Prof. Mutlu’nun isteği ile olaya şahit olanlardan isteyenler Ata’nın yüzünü görmek için tabutun başına kadar geliyorlar, bu arada Abdülhalik Renda gibi bayılanlar bile oluyordu.

Cesedin Anıtkabir’e nakli ertesi gün yapılacağından, bozulma ihtimaline karşı Dr. Yazgan acele Ankara Numune Hastanesi’ne giderek biraz “fixateur solution” getiriyor. Ceset yeniden bununla ıslatılıyor. Kurşun tabut yeniden lehimleniyor ve gül ağacı tabutun kapağı bir kere daha kapanıyordu. 9 Kasım günü yapılan bu işlem bir resmi tebliğ ile kamuoyuna da açıklanmıştı.

10 Kasım 1953 Salı günü sabah, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır.” diyen ve mutad dini törenle, toprağa verilecek olan Ata’nın cenazesi ceviz ağacından yapılan bir tahta tabuta nakledilirken bir gün önce yapılan geçici tahnit işleminin bozulması gerçekleştirilecekti. Fakat o gün yüksek bir ateşle yatağa düşen Prof. Dr. Kamile Mutlu gelmediğinden bütün bu işlemler Doç. Dr. Cahit Özen’in nezaretinde yapılmıştır.

Bu arada, Anıtkabir’de tören ve defin için hazırlıklar son güne kadar devam etti. 09.05’te saygı duruşu ile başlayan Anıtkabir’e nakil törenine Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, İsmet İnönü, TBMM Başkanı Şükrü Saraçoğlu ve Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan Hanımefendi başta olmak üzere; bütün mülki ve askeri erkan ile kalabalık bir halk topluluğu katıldı. Tören Komutanı Tümgeneral Mithat Akçakoca idi. Atatürk’ün İstiklal Madalyası, Tuğamiral Şerafettin Karapınar tarafından taşınıyordu. Top arabasına konulan Harbiyeli Mustafa Kemal’in naaşını 1953 mezunu Harbiyeliler çekiyorlardı. Arabanın önünde 90, arkasında 46 Harbiyeli vardı. Harp Okulu Alay Sancağı ve flaması bandonun arkasında yürüyen Harp Okulu Alayı’nın önünde gidiyordu. Kortej, Opera, Ulus, TBMM, Gar, Tandoğan Meydanı güzergahını takiben Anıtkabir’e ulaştı. Kortejin uzunluğu 1.5 kilometreyi buluyordu. Bir ucu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ulaştığı sırada, öteki ucu Opera Meydanı’ndaydı. Aslanlı Yol’un başında top arabasından alınan Tabut, askerlerin omzunda 262 metre uzunluğundaki Aslanlı Yolu geçerek Mozole önünde hazırlanan katafalka getirildi. Saatler 12.42’yi gösteriyordu. Saat 12.55’te Cumhurbaşkanı katafalkın arkasında hazırlanmış olan mikrofonların başına geldi. Cumhurbaşkanı Celal Bayar çok duygulu bir konuşma yaptı. Konuşmasına;

Büyük Türk Milleti,

Atatürk, tam 15 yıl önce bugün, hayata gözlerini kapamıştı.

O gün, bütün Türk milleti gözyaşı dökmüş, insaniyet âlemi elemimize iştirak etmişti. Çünkü Türk milleti büyük bir evladını, beşeriyet, insanlık idealine hadim en kuvvetli bir rüknünü kaybetmişti.

Şimdi, şu anda, maneviyatını ruhlarımızda mukaddes bir varlık halinde yaşattığımız Kemal Atatürk’ün ‘fani vücudunu’ ebedi metfenine, ‘Anıt-Kabir’ adını verdiğimiz buraya, tevdi etme için toplanmış bulunuyoruz.” diyerek başlayan Millî Mücadele’nin Galip Hocası, onun üstün vasıflarını anlattıktan sonra sözlerini Atatürk’e hitap ederek şu şekilde tamamladı:

Atatürk!

Sen bizdendin. Seni halife yapmak, padişah yapmak isteyenler oldu, iltifat etmedin. Milli irade yolunu seçtin. Hayat ve şahsiyetini milletinin hizmetine vakfettin. Türk’ün gıpta ettiği, taziz ettiği, övdüğü ve övündüğü vasıflara maliktin, bütün bu meziyetlerinle Türk’ün ta kendisiydin.

Şimdi seni, kurtardığın vatanın her köşesinden gönderilen mukaddes topraklara veriyoruz.

Bil ki: Hakiki yerin, daima inandığın ve bağlandığın Türk Milletinin, minnet dolu sinesidir.

Nur içinde yat!

Cumhurbaşkanı’nın konuşması bitince, sadece protokole mensup zevat Mozole’den içeri girerek sağ taraftaki merdivenlerden aşağı kata indiler ve galerili koridoru takiben sola dönerek Mezar Odası’na geldiler, mezarın etrafına dizildiler. Tabutun getirilmesini beklemeye başladılar. Komutanları Üsteğmen Cemal Tezgörücü (sonradan Tuğgeneral rütbesine kadar yükselmiştir)’nün komutasında, Muhafız Alayı’ndan 12 Mehmetçik, Ata’nın tabutunu omuzlarına alarak Mozole’ye girdiler. Devlet erkânının tersi istikamete, sola döndüler, alt katta yer alan mezar odasına inmek için sık dönüşlü merdiven başına geldiler. Daha önce çam ağaçlarından merdivene yapılmış bulunan kızakların üzerine tabutu özenle koydular. İpler kullanılarak Tabut alt kat galerili koridora indirildi. Burada tekrar omuzlara alınan tabutla birlikte koridor geçilerek sağa dönüldü, biraz daha ilerlenerek Mezar Odası’na gelindi. Tabut kapıdan içeri sokulup, odanın sağ iç kenarına doğu-batı istikametinde yere konuldu. Gül ağacından yapılmış bulunan dış tabutun üzerinde örtülü bulunan atlas bayrak görevli subay ve erler tarafından özenle toplandı. Etnografya’da çıkarıldıktan sonra tamir edilerek yenilenmiş bulunan Gül ağacı tabutun vidaları sökülerek kapağı açıldı. Bu büyük tabutun içinde esas naaşın bulunduğu ceviz ağacından yapılmış koyu renkli, bayrağa sarılı tabut göründü. Bu tabutun üzerindeki bayrak da özenle toplandı. Tabut alınarak, daha önce vatan toprakları ile hazırlanmış bulunan mezara başı batı, ayak kısmı doğuya gelecek şekilde indirildi. Saatler 13.30’u gösteriyordu. Gömme işi ile meşgul olan Diyanet İşleri Başkanlığı temsilcisi mezara girerek tabutun kapağını açtı. Kefenin boğulu olan baş tarafı çözüldü. Kefen aralandı, naaş hafif sağına çevrildi. Görevli şahıs dışarı çıktı. Sıra toprak atılmasına gelmişti. Portatif küreğin gelmesi için biraz beklendi. Önce Cumhurbaşkanı Celal Bayar, sekiz köşeli dış mezarın hemen 60 cm. kadar altındaki sedde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Nurullah Tolon ve Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Fikret Belbez’in yardımlarıyla inerek, bir kürek anavatan toprağını, yukarıdan bakıldığında tabutun sol baş tarafına bıraktı. Sonra sırasıyla Meclis Başkanı Refik Koraltan, İkinci Cumhurbaşkanı, Atatürk’ün yakın silah arkadaşı İsmet İnönü ve Başbakan Adnan Menderes toprak attılar. Üzüntüden yüzünün rengi solmuş olan İsmet Paşa, sedde indirilirken yardım istememesine rağmen, oradakiler tarafından tutulmuş ve tabutun üzerine bir kürek toprak bırakmıştır. Bu arada Prof. Fuat Köprülü, toprağı attıktan sonra fenalık geçirmiş, Eski Meclis Başkanı Abdülhalik Renda ise toprağı güçlükle atmıştır.

Toprak atan zevat dışarı çıkıyordu. Adeta kader arkadaşını orada bırakmak istemediği için dışarıya çıkmayan İsmet Paşa’yı, Protokol Müdürü ikaz etti. Bu arada dışarı çıkanlar, bir tabure üzerine konulmuş bulunan “Defin Zabtı”nı imzalıyorlardı.

Yürümekte zorluk çeken Atatürk’ün Kız kardeşi Makbule hanım, Millî Eğitim Bakanı Rıfkı Salim Burçak’ın yardımıyla geldi. Ağlayarak, ağabeyinin mezarına toprak attı ve su serpti. O sıra görevli olarak bulunan öğrenci temsilcisi Yekta Güngör Özden koluna girerek çıkmasına yardımcı oldu. Ayrıca, Mozole’nin girişinde sağ ve solda yer alan Onuncu Yıl Nutku ve Gençliğe Hitabe’nin yazı şablonlarını da hazırlamış bulunan Prof. Dr. Emin Barın’ın ceylan derisi üzerine hat sanatının incelikleriyle yazdığı Atatürk’ün ölüm raporu bir gümüş muhafaza içinde mezara konuldu.

Protokole mensup zevat odanın dışında beklerken; Anıtkabir Bölük Komutanı Piyade Yüzbaşı Halit Yener, Üsteğmen Cemal Tezgörücü, Üsteğmen Mustafa Eser, Mühendis Osman Bey, 12 er ve iki işçi içeride mezar başında kalmış ve mezarı kapatma işini yapmışlardır. Mezar kısmını örtecek, küçük bir arabanın üzerinde kenarda bekletilen beton levhalar hazırlandı. Mühendis Osman’ın nezaretinde daha önceden mezarın üzerine kurulmuş bulunan iskele vasıtasıyla vinç kullanılarak bu beton kapaklarla mezarın üstü örtülmeye başlandı. Bu levhalar ile tabutun arasındaki mesafe 120 cm. kadardı. Son levha tam uymadığından biraz yontularak yerleştirildi ve mezarın üzeri tamamıyla kapatıldı. Beton levhaların üzerine tekrar toprak atıldı. Bu iş bittikten sonra, mevcut çelenkler toprağın üzerine serpiştirildi. Kapı kilitlenerek anahtar Cumhurbaşkanlığı’na gönderildi.

Defin Tutanağı imzalandıktan sonra yukarı Şeref Holü’ne çıkan devlet erkânı, Mermer Lahit önünde topluca saygı duruşunda bulundular. Onları, tören kortejinde yer alan kordiplomatik, milletvekilleri ve diğer kuruluş temsilcileri izlediler ve Mozole’ye girerek saygı duruşunda bulundular. Saat 14.30’dan itibaren Anıtkabir halkın ziyaretine açıldı. 10 Kasım 1953 günü gece yarısına kadar ziyarete açık bulundurulan Anıtkabir’i tahminen 70 bin kişi gezdi.

Töreni milyonlarca insan radyodan yapılan naklen yayından dinledi. Ankara Radyosu, Anıtkabir’deki Mezar Odası dâhil 28 noktaya yerleştirdiği muhabirleri ile töreni ve defin işlemini canlı yayımlıyordu. Canlı yayına Devlet Tiyatrosu da sanatçıların yaptıkları söyleşiler ile katıldı.

Atatürk’ün naaşı, Mezar Odası’ndaki mezara, tamamen İslami ölçülere uygun olarak, dualarla “vatan toprağı”na defnedilmiştir. İzmir Suikastı üzerine kendisine geçmiş olsun dileklerini ileten Türk Milletine âdeta vasiyet gibi şu sözlerle teşekkür etmişti: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidâr kalacaktır!” Bir bakıma bu vasiyeti yerine getirilmiş oldu. Bütün vilayetler (toplam 105 yerden) ile Selanik’teki Atatürk’ün doğduğu evin bahçesinden, Kore’deki Türk şehitliğinden, Suriye’deki Süleyman Şah’ın Türbesinden ve Kıbrıs’tan getirilen ve harmanlanan vatan toprağı Büyük Atasını kucakladı. Yine aynı gün, Kore’de Türk Şehitliği’nde yapılan bir törenle, “Ata’nın kabrinden alınan toprak, Türk Sancağının altına konuldu.”

Ata’nın defin işleminin yapıldığı Mezar Odası, Mozole’nin birinci katında olan Şeref Holü’ndeki sembolik, yekpare mermerden lahit taşının tam altında bulunmaktadır. Oda, Selçuklu ve Osmanlı türbe mimarisi stilinde sekizgen planlı olup, pramidal külahlı tavanı geometrik motifli mozaiklerle süslenmiştir. Zemin ve duvarlar; siyah, beyaz ve kırmızı mermerlerle kaplanmıştır. Mezar Odası’nın ortasında batı-doğu yönünde kırmızı mermerden bir sanduka yer almaktadır. Mermer sandukanın çevresine, karıştırılarak Ata’nın naaşının defnedildiği vatan topraklarının örnekleri pirinç vazolar içine yerleştirilerek dizilmiştir. Şu anda bütün vilayetlerin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye’nin bağımsızlığını tanıdığı ilk Türk Cumhuriyeti olan kardeş Azerbaycan Cumhuriyeti’nin toprakları bu vazolarda yer almaktadır. Mezar Odası’nın Kapısının tam karşısındaki pencereden Ankara Kalesi’nde dalgalanan Türk Bayrağı görülebilmektedir. Şu anda Anıtkabir Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi’ni gezen ziyaretçiler, Mezar Odası’nın önünden geçmekte ve içerideki hareketli kameranın görüntülerinden odanın içini izleyebilmektedirler.

Büyük Önder; ruhun şad olsun, Işıklar içinde yat!

KAYNAKÇA:

  • Tek Parti Döneminde 10 kasımlar; Burak Şimşek Yüksek Lisans Tezi; Dokuz Eylül Üniversitesi; Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Enstitüsü; İzmir 2007
  • Atatürk’ün Naaşının Anıtkabir’e Nakli; https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/ataturkun-naasinin-anitkabire-nakli/; Ali Güler
  • Akçiçek, E., Atatürk’ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü, İzmir Güven Kitabevi, İzmir 2005.
  • Anıtkabir Belgeliği, Belge No: 1-66/56/10/2720; 56/1/2711; 56/2/2712; 56/3/2713; 56/4/2714; 56/7/2717; 56/8/2718; 56/82718; 56/13/2723; 56/14/2714; 56/15/2725;  56/15/2725/1.2.3; 67-56/10/2720; 68-56/10/2720; 69-56/10/2720.
  • Anıtkabir Tarihçesi, Genelkurmay Basımevi, Ankara 2001.
  • Ayın Tarihi, Sayı 60 Mükerrer, 1-30 2nci Teşrin (Kasım) 1938.
  • Balibeyoğlu, Lalifer, “Cumhuriyetin Kalbi Anıtkabir”, Radyo Programı, 10 Kasım 2002.
  • Belgelerle Atatürk, T.C. Millî Savunma Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999.
  • Görgülü, İsmet, Atatürk’ün Özel Yaşamı, Uydurmalar-Saldırılar-Yanıtlar, Bilgi Yayınevi, Ankara 2003.
  • Güler, Ali, Bir Vedanın Ardından: Atatürk’ün Ölümü, Cenaze Töreni ve Defin İşlemi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2008.
  • Güler, Ali, Sarı Paşa, İnsan Atatürk, Berikan Yayınları, Ankara 2007.
  • Kocatürk,U., Atatürk Çizgisinde Geçmişten Geleceğe, Atatürk ve Yakın Tarihimize İlişkin Görüşmeler, Araştırmalar, Belgeler, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2005.
  • Kutay, Cemal, Atatürk’ün Son Günleri, İstanbul 1981.
  • Mutlu, Kamile, “Atatürk’ün Anıt-Kabre Naklinden Bir Hatıra”, Bilim ve Teknik Dergisi, S 329, Nisan 1995, s.65 (Anıların ilk baskısı için bk. Tıp Tarihi Dergisi, 14 Mart 1964).
  • Önder, M., Atatürk Evleri, Atatürk Müzeleri, Ankara 1993.
  • Özden, Y.G., “Atatürk Gerçeğine Küçük Bir Katkı”, Anıtkabir Dergisi, S 2, Nisan 2000, s.21-23.
  • Şehsuvaroğlu, B., Atatürk’ün Sağlık Hayatı, İstanbul 1981.
  • C. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, No:030.10 / 1.8.14.
  • Türkün Altın Kitabı Gazi’nin Hayatı, 2. Baskı, İstanbul 1961 (İlk Baskısı İstanbul 1928).
  • Yener, Halit, “Atatürk’ümüzün Anıtkabir’e Gömülüşüne Ait Müşahedeler”, Anıtkabir Belgeliği.
  • Abdi İpekçi, İnönü Atatürk’ü Anlatıyor, Cumhuriyet Gazetesi Yayınları, İstanbul, 1974.
  • Atay, Falih Rıfkı, Çankaya, Dünya yayınları, İstanbul, 1961.
  • Aydemir, Şevket Süreyya, İkinci Adam, Remzi Yayınevi, İstanbul, 1976.
  • Belgelerle Atatürk, TC Milli Savunma Bakanlığı Yayınları, Ankara,1999.
  • Bilge S. Türk Dış Politikası, Gök Yayınları, İzmir, 1969.
  • Çolakoğlu, Nuri M. Kasım 1938 Dünya Basınında Atatürk,1.baskı, Doğan Yayınları, İstanbul,2003.
  • Gündüz, Asım, Hatıralarım, İstanbul, 1964.
  • İnce, Rauf “Atatürk’ün Son Yolculuğu-Behçet Kemal Çağlar’ın Notları” Atatürk Bizimle, İlgü Yayınları, İstanbul,1978.
  • Jaechke, 1938-1945 Arası Türkiye Kronolojisi (Çev. Gülayşe Koçak), İstanbul,1992.
  • Karal, Enver Ziya, Atatürk’ten Düşünceler, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara,
  • Kutay, Cemal Atatürk’ün Son Günleri, İstanbul, 1981.
  • İnönü, İsmet, Hatıralar 2,Bilgi yay.,İstanbul,1992.
  • Soyak, Hasan Rıza, Hatıralar, Bilgi yay., İstanbul , 1992.
  • Sperco, Willy Mustafa Kemal Atatürk(1881-1938), Ankara, 2001.
  • Turan, Şerafettin Mustafa Kemal Atatürk-Kendine Özgü Bir Kişilik, 1.baskı, Bilgi yay., Ankara, 2004.
  • Çeşitli Dönem Gazeteleri

blank

blank
A.Can Ayışık